Los Angeles Times Türkiye'de dincilerin demokrasiyi İslam cumhuriyeti kurmak için bir araç olarak kullandığı yönünde kaygılar bulunduğunu kaydediyor. Gazete, başbakan Erdoğan’ın bu kaygıları ortadan kaldırabilecek bir konumda olduğunu da ekliyor;
“İki dönemdir iktidarda bulunan Erdoğan, demokrasiyi ortadan kaldırmadı. Referandum sonrasında da zafer ilan etmedi. Avrupa Birliği üyeliği çabasını sürdüreceğini söyledi. Türkiye, Amerika öncülüğündeki Afganistan savaşına muharip olmayan birliklerle katılan bir NATO üyesi ve Erdoğan İran ile Amerika arasında arabulucu olmak istediğini söylüyor. İsrail’in stratejik düşmanı Tahran’la olduğu kadar İsrail’le de ilişkilerin sürmesinden yana olduğunu belirtiyor. Erdoğan, bütün bu söylediklerinde samimi ise, bu güzel olmaz mı? Çünkü Erdoğan, bütün dünyada fark yaratacak eşsiz bir konumda bulunuyor.”
Christian Science Monitor referandum Türkiye’deki kutuplaşmayı da koyduğunu yazıyor. Scott Peterson imzalı makalede, laik anlayışın giderek yıprandığı, ancak yine de % 42’lik bir güce sahip olduğu belirtiliyor;
“AKP yöneticileri, referandum sonucunu sevinçle karşılarken, muhalefet de gelecek yıl yapılacak seçimlerden önce daha fazla seçmeni kendi yanına çekebilmek için verdiği mesajları nasıl yeniden biçimlendirmesi gerektiğini düşünmeye başladı. Pazar günü yapılan referandum, geleneksel iktidar yapısının, AKP’nin işbaşına geldiği 2002 yılından bu yana bu parti karşısındaki üçüncü büyük yenilgisi oldu. Geçmişte, devlet gücünün onlarca yıl boyunca ordu ve yüksek yargı organları aracılığıyla kullanılması, Kemalizm’in tartışılmaz bir biçimiydi. Referandum sonrası bu tür bir siyaset anlayışı büyük bir riske girdi. Referandum sonuçları, Türkiye’nin eski seçkinlerinin bu araçları artık aynı biçimde kullanamayacağını gösteriyor.”
Washington Post Bush döneminde başlatılan vergi muafiyetlerinin kalıcı hale getirilmesine karşı çıkıyor. Gazete, bu konuda hem Cumhuriyetçileri hem de Demokratları sorumsuzca davranmakla suçluyor;
“Yapılması gereken şey, yüksek gelir gruplarına uygulanan vergi muafiyetlerinin, önceden belirlendiği gibi yılsonunda sona erdirilmesi, diğer vergi muafiyetlerinin ise ekonomi düzelinceye kadar uzatılmasıdır. Ancak daha sonra bu muafiyetler de kaldırılmalı ve vergi oranları 1990’lardaki düzeyine getirilmelidir. Ne yazık ki, her iki parti de sadece zenginlere yönelik vergi muafiyetlerinin uzatılıp uzatılmamasını tartışıyor. Diğer vergi muafiyetleri konusunda Obama da, düşüncesizce hareket eden muhalefetten daha cesur veya daha gerçekçi davranmıyor. Orta sınıflara uygulanan vergi muafiyetlerinin kalıcı hale getirilmesinin faturasını onların çocukları ve torunları ödeyecektir. Ülkenin kaldıramayacağı vergi indirimleri, vergi artışlarına veya mali bir felakete yol açacaktır.”
New York Times 27 ülkenin yeni bir mali krizin önlenmesi için bankaların rezervlerinde tutukları para miktarının artırılmasını kararlaştırdığını hatırlatıyor. Ancak gazete, bankaların bu karardaki boşlukları istismar edeceği uyarısında da bulunuyor;
“Barındırdığı zafiyetlere rağmen, kabul edilen yeni kurallar, mevcut duruma kıyasla önemli bir ilerlemeyi ifade ediyor. Amerika ve G-20 üyesi diğer ülkeler, bu kuralları onaylamalıdır. Ancak bu gerçekleşse bile, bu kurallar ancak başta Amerikan Merkez Bankası ve Federal Mevduat Sigorta Şirketi olmak üzere ulusal denetim kurumlarının kararlılığı ölçüsünde faydalı olacaktır. Bankacılığın uluslararası yapısı göz önüne alındığında, küresel düzeyde yapılan her düzenleme, en zayıf denetimcinin düzenlemesi kadar etkili olacaktır.”