Erişilebilirlik

Artan "yanıltıcı bilgiyi alenen yayma" suçlamaları gazetecilik için risk mi?


Gazeteci Ahmet Kanbal
Gazeteci Ahmet Kanbal

DİYARBAKIR - 14 Mayıs seçimlerinde Mardin’de bir sandığın kaybolduğuna dair paylaşımda bulunan ve haber yapan gazeteci Ahmet Kanbal hakkında “yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” iddiasıyla dava açıldı. Kanbal’ın üç yıla kadar hapsi isteniyor.

Peki son zamanlarda benzer soruşturmaların artması gazetecilik için risk oluşturuyor mu?

Mezopotamya Ajansı’nın Mardin muhabiri olarak görev yapan Ahmet Kanbal, 14 Mayıs’taki milletvekili genel seçimi ve Cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından bir sandığın kaybolduğuna dair haber yaptı. Kanbal haberle birlikte sosyal medya hesabından bir paylaşımda bulundu.

Haber ve paylaşımın ardından harekete geçen Mardin Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlattı. Savcıya ifade veren Kanbal, sandığın kaybolduğuna dair Artuklu İlçe Seçim Kurulu’na yapılan başvuru üzerine haberi yaptığını söyledi.

Sandığın kurula teslim edildiğine dair bilgiye ulaştıktan sonra yeni bir haber ve paylaşım yaptığını belirten Kanbal’ın, iddianameye yansıyan ifadeleri şöyleydi:

“Bu bilgi bana sandık kurulu üyeleri ve Artuklu İlçe Seçim Kurulu Başkanlığı'na bu hususta yapılan bir başvuru üzerine ulaşmıştır. İlçe Seçim Kurulu'na bu sandık ile ilgili itirazlar da yapılmıştır. Bu bilgi doğru bilgidir. Ben de bu nedenle bu paylaşımı yaptım. Bu konuyu ayrıca haberleştirdim. Haberi almam üzerine İlçe Seçim Kurulu'nu arayıp teyit etmek istedim. O sandık ile ilgili incelemeler yapıldığı ve başvurular olduğu yönünde bilgi verildi. Bu haberlerle ilgili kimlerle görüşme yaptığımı, şahısların isimlerini hatırlayamıyorum. Sandık teslim tutanağında 1363 nolu sandığın saat 20:30'da teslim edildiğine dair bilgiden benim haberim yoktu. Sandık başkanı ve oy torbasının saat 00:27'de bulunduğuna dair bana bilgi gelmişti, ben de bunun üzerine tekrardan paylaşım yaparak sandığın bulunduğunu hem Twitter üzerinden hem de haber yaparak bildirdim. Üzerime atılı suçlamayı kabul etmiyorum."

İddianame kabul edildi

Kanbal suçlamaları kabul etmese de savcı iddianame hazırlayarak mahkemeye gönderdi. İddianamede Kanbal’ın cezalandırılmasını isteyen savcı, “Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, şüphelinin 14/05/2023 tarihinde ülkenin seçim güvenliğine ilişkin bir konuda sandığın 20:30'da İl Seçim Kurulu'na teslimi gerçekleştiği halde kamu düzenini bozmaya elverişli şekilde saat 20:55'te sandığın ve sandık başkanının kaybolduğuna dair sosyal medya hesabi üzerinden paylaşım yaparak alenen gerçeğe aykırı şekilde bilgi yaymak suretiyle üzerine atılı suçu işlediği anlaşılmakla; Şüphelinin yargılamasının mahkemenizce yapılarak fiiline uyan ve yukarıda gösterilen sevk maddeleri gereğince cezalandırılması talep olunur" görüşlerine yer verdi.

Kanbal’ın yargılanacağı Türk Ceza Kanunu’nun 217/A maddesi sanığın bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılmasını öngörüyor. 7 Haziran’da iddianamesi kabul edilen Kanbal, önümüzdeki günlerde Mardin Asliye Ceza Mahkemesi'nde hakim karşısına çıkacak.

Savcılık daha önce de benzer bir iddiayla Kanbal hakkında soruşturma açmış ancak soruşturma takipsizlikle sonuçlanmıştı.

Kamuoyunda dezenformasyon ya da sansür yasası olarak bilinen 7418 sayılı Basın Kanunu, 18 Ekim 2022 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmesinin ardından, Türk Ceza Kanunu’nda da ‘yanıltıcı bilgiyi alenen yayma' suçuna verilecek ceza ile ilgili düzenleme eklendi.

Bu düzenleme maddede, “Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratma saikiyle ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır” şeklinde yer aldı.

“Yasa Demokles’in kılıcı gibi”

Peki bu yasa gazetecilik için risk oluşturuyor mu? VOA Türkçe’ye konuşan Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) Eş Direktörü Veysel Ok, kamuoyunda dezenformasyon yasayı olarak bilinen yasayı "Demokles'in kılıcı" olarak nitelendirdi.

İktidarın bu yasa ile temel gayesinin bilginin kendi tekelinde yaygınlaşması olduğunu dile getiren Ok, “Bu yüzden kendi resmi söyleminin dışında paylaşılan bilgiler, haberler ve sosyal medya paylaşımlar bu yasanın hedefinde. Bu somut davada da gördüğümüz üzere bilginin anlık paylaşımı ve sonrası yapılan düzeltme bile gazetecilerin yargılanmasının önünde engel görünmüyor. Gazetecinin paylaşımı hangi tehlikeyi doğurmuş? Seçim güvenliğini tehlikeye mi atmış? Kamusal bir zarar oluşmuş mu? Gibi birçok soruya yanıt verilmeden dava açılmasının hukuki bir yönü olmaktan öte gazetecilere ve sosyal medya kullandıklarına yönelik bir mesaj barındıran bir dava. Bu açıdan baktığımızda bu bakışla birçok kişi de benzer suçlamadan yargılanabilir” dedi.

“Önce haberin doğru olup olmadığına bakılması gerekir”

Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Mücahit Ceylan ise dava açılmadan haberin doğru olup olmadığına bakılması gerektiğine dikkat çekti.

VOA Türkçe’ye konuşan Ceylan, gazetecilerin doğru bir haber nedeniyle yargılanamayacağını vurgulayarak şunları söyledi:

“Dezenformasyon yasası çıktığında bu yana gazetecilerin bu tarz davalarla karşı karşıya kalma ve haksız yere cezalandırılabileceği endişesi yüksek sesle dile getirildi ve itiraz edildi gazetecilik meslek örgütleri tarafından. Bir gazeteci haberin doğruluğundan eminse haberi yaparken korkmamalı ve yargılanabilirim endişesi taşımamalı. Özellikle yargının, bu tarz davaları basın özgürlüğü kapsamında değerlendirmesi ve Anayasa’yı dikkate alması gerekir.”

“Gazeteci faaliyetlerin önünde bir mayınlı alan daha yaratıldığını düşünüyoruz”

Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Türkiye Temsilcisi ve Bianet medya özgürlüğü raportörü Erol Önderoğlu da VOA Türkçe’ye, gazetecilik faaliyetlerin önünde bir mayınlı alan daha yaratıldığını söyledi.

Dezenformasyon yasası olarak bilinen düzenlemenin çıktığı süreçte, iktidarın ileri sürdüğü güvencelerin pratikte yok sayıldığını ifade eden Önderoğlu, dönemin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın maddenin "toplumsal infial" gibi geniş kapsamlı durumlarda işletileceği yönündeki ifadesini hatırlattı.

Yasanın çıkmasından bu yana geçen sekiz ayda 15 kadar soruşturma açıldığını vurgulayan Önderoğlu, “Maddenin bırakın geniş çaplı infiali, sıra dışı ve ezici çoğunluğu yerel habercileri hedef aldığını gösterdi. Mesela, depremzedenin ağırlığıyla devlet yardımlarının iki üç gün geciktiğine zaten isyan ettiği günlerde, çadırların bekletildiğine dair paylaşımda bulunulması nasıl bir dezenformasyon suçunu oluşturabilir, gazeteci nasıl bir ay tutuklu bırakılabilir? Bize öyle geliyor ki, bizzat bu düzenlemenin meşrulaştırma sürecinde ve girişiminde bir dezenformasyon var. Nasıl olsa kamu makamları her işine gelmediğinde gazeteciyle bilgi paylaşmıyor. Bu keyfi süreçte riski gazetecinin kendisi taşıyor. 'Dezenformasyon' hükmünü gazetecinin kamuoyu ile bağını devre dışı bırakmanın bir aracı olarak görmeye başladık. Dolayısıyla, habercilere de hazırladıkları haber veya paylaşımlara daha dikkatle eğilmelerini tavsiye etmekten başka çare kalmıyor” diye konuştu.

XS
SM
MD
LG