Türkiye’de araştırma ve geliştirme (Ar-Ge) harcaması, 2019’da bir önceki yıla göre yüzde 19,2 artarak 45 milyar 954 milyon lira oldu. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) “2019 Yılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetleri Araştırması" sonuçlarına göre, söz konusu harcamanın gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYH) içindeki payı da 2018’de yüzde 1,03 iken, 2019’da yüzde 1,06’ya yükseldi.
Ar-Ge harcamasında özel sektör önde
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, Ar-Ge harcamalarında son 10 yılın rekorunun kırıldığını belirtti. Bakan Varank, “Özel sektör, inovasyon ruhunu tam da istediğimiz gibi ortaya koyuyor. Ar-Ge harcamalarının yüzde 64,2'sini, Ar-Ge finansmanının da yüzde 56,3'nü özel sektör gerçekleştirdi” ifadesini kullandı.
TÜİK’in paylaştığı verilere göre, 2019 yılındaki Ar-Ge harcamalarında özel sektör önde geldi. Mali ve mali olmayan şirketler yüzde 64,2 ile en büyük paya sahipken, bunu yüzde 29,2 ile yükseköğretim takip etti. Genel devlet harcamalarının payı ise yüzde 6,6 oldu. Ar-Ge faaliyetlerini yine en çok özel sektör finanse etti. Faaliyetlerin yüzde 56,3'ü mali ve mali olmayan şirketler tarafından finanse edilirken bunu yüzde 29,4 ile genel devlet, yüzde 12,8 ile yükseköğretim, yüzde 1,5 ile yurt dışı kaynaklar ve yüzde 0,02 ile yurt içi diğer kaynaklar takip etti.
“Ar-Ge yatırımları bütçede yüzde 2’nin üstünde olmalı”
Türkiye’nin Ar-Ge harcamalarını VOA Türkçe’ye değerlendiren Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı (TTGV) Başkanı Cengiz Ultav ise Ar-Ge alanındaki yatırımların arttırılması gerektiğini söyledi. Kamu ve özel sektör işbirliğinde teknoloji ve inovasyon alanında faaliyet gösteren Vakfın Başkanı Ultav, “Ar-Ge harcamamız uzun süredir 8 milyar dolar etrafında dolaşıyor. GSYH içinde de yüzde 1’in üzerine çıkmış durumdayız. Bu kötü bir rakam değil ama yeterli de değil. Türkiye’nin bu dönemde çok daha katma değerli ve verimlilikle birleşen bir noktada olmasını istiyorsak Ar-Ge’ye yapılan yatırımların kesinlikle yüzde 2’nin üstünde olması gerekir” dedi.
OECD ülkelerinde Ar-Ge’nin bütçedeki payı ortalama yüzde 2,4
Aslında Ultav’ın işaret ettiği rakam, OECD (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü) ülkelerinin bütçelerinden Ar-Ge’ye ayırdığı payın da ortalaması. 2018 yılında bu oranın yüzde 2,4 olduğu göz önüne alındığında, Türkiye’nin Ar-Ge için ayırdığı bütçenin OECD ülkelerinin henüz gerisinde kaldığı ortaya çıkıyor. OECD’nin 2018 verilerine göre, dünya sıralamasında birinci sırayı yüzde 4,9 ile İsrail alırken, onu yüzde 4,5 ile Güney Kore takip etmişti. Ar-Ge harcamalarına AB ülkelerinin ayırdığı pay ise OECD ortalamasının altında yüzde 1,97’de kalmıştı.
Devletin Ar-Ge faaliyetlerine katkısının çoğalması gerektiğini söyleyen Ultav, “Devletin rolünün mutlaka düzenleyici, kolaylaştırıcı ve cesaret yaratıcı olması gerekiyor. Faaliyet yapmak için korkulan alanlarda öncülük yapmalı. Mutlaka özel sektörü ve sivil toplum kuruluşlarını da Ar-Ge konusunda destekleyen ve ilerleten birtakım mekanizmaları devreye almalı. Ama artık illa aya bir adam kondurmak o kadar önemli mi? Hala eski malzemeleri kullanarak aya gideceksek çok önemli değil. İleri malzemeler, enerji verimliliği, paylaşım ekonomisi, sürdürülebilir ortamlar yaratan, büyük veriye sahip çıkabilen, analiz ve yapay zeka mekanizmalarını kucaklamış, her yerde insan ve doğa için kullanmaya hazır bir Türkiye yarattıktan sonra ‘şöyle Mars ve Venüs etrafında dolaşalım’ deniyorsa o zaman tamam. Ama günü geldiğinde yapalım” dedi.
En fazla Ar-Ge harcaması savunmaya
TÜİK’in araştırmasına göre, 2019 yılında en fazla Ar-Ge faaliyeti toplamda 2 milyar liranın üstünde harcamayla makine ve teçhizat üretimi alanında gerçekleştirildi. Bunu sırasıyla sabit tesis, bilgisayar yazılımları ve fikri mülkiyet çalışmaları izledi. Bu faaliyetler içinde toplamda 945 milyon lirayı aşan en çok harcamanın yapıldığı alan savunma olurken, onu sırasıyla genel bilgi gelişimi, tarım, ulaşım, telekomünikasyon ve diğer altyapılar ile endüstriyel üretim ve teknoloji izledi.
“Önce insana dokunan ve anlam üreten Ar-Ge”
Ar-Ge harcamalarının arttırılmasının yanı sıra bu alandaki faaliyetlerin niteliğinin de güçlendirilmesi gerektiğini kaydeden Ultav, “8 milyar doların 16 milyar dolara, 20 milyar dolara çıkarılması gerektiğine inanıyorum. Ama bunun ötesinde işin niteliksel tarafında da bu paraların en verimli, en katma değerli şekilde kullanılması gerektiğine inanıyorum. Tasarımlarınızla insanlar için anlam ortaya çıkartıp, onun arkasına da ürün ve servislerinizi koyabiliyor musunuz? Dijitalin ötesine geçebiliyor musunuz? Bu dönüşüm dijitalin de ötesini içeren bir dönüşüm. Parayla fikir arasındaki en kısa yol artık 1980’lerdeki gibi global özellikte olması ve normal finans sistemleriyle de uyuşması yeterli olan inovasyonlar değil. Bugünden sonrasına baktığımızda reel dünya problemlerine teknobilimsel çözüm yaratabilme meselesi. Önümüzdeki dönemde tek tek insanlara dokunan, anlam üreten, onun arkasına ürün ve servisleri koyma meselesi var” dedi.
Türkiye’deki endüstrinin sahip olduğu bir ürünü çeşitlendirme yeteneğinin Ar-Ge dünyasında çok önem taşıdığını sözlerine ekleyen Ultav, “Sadece bir tek şeyden üç tane model yapmak değil. Bizi Asyalı üreticilerden en çok ayıran noktalardan biri çeşitlilik noktasında bizim endüstrimizin kabiliyetleri. Diğer bir nokta da esneklik. Farklı yerlerden farklı isteklere cevap verebilmek çok önemli. Biz Avrupa’nın herhangi bir yerine on adet de bin adet de yüz bin adet de isteseler üç gün içinde yola çıkarabiliyoruz” diye konuştu.
Ar-Ge personelinin yüzde 32,8’si doktora ve üstü eğitim düzeyinde
Ar-Ge’nin üretim geliştirme (Ür-Ge) faaliyetleriyle bilim sayesinde iç içe geçmesi gerektiğini belirten Ultav, “Sizin sadece ‘endüstri 4.0’da güçlü olmanız, robotlarda donanımlı olmanız, dijital bir katmanınızın olması yeterli değil. Onun üstünde esneklik ve bilim çok değer kazanıyor” dedi. Ultav, Türkiye’de Ar-Ge faaliyetlerinde çalışan doktora ve üstü eğitim düzeyine sahip personelin sayısının da bunun iyi bir işareti olduğuna dikkat çekti.
TÜİK’in araştırmasına göre, 2019 yılında Ar-Ge personeli olarak çalışan toplam 182 bin 847 kişinin, öğrenim durumuna göre yüzde 32,8'i doktora ve üstü eğitim düzeyine sahip. Bunu sırasıyla yüzde 32,5 ile lisans, yüzde 44,6 ile yüksek lisans, yüzde 5,1 ile meslek yüksekokulu ve yüzde 5 ile lise ve altı kategorileri takip etti.
“Şirketler Ar-Ge’de kadın personelleri çoğaltmalı”
Avrupa’daki ülkelerin bütün gücüyle doktora ve üstü eğitim düzeyine sahip personel sayısını arttırmaya çalıştığını belirten Ultav, “Bizim sayımızın da çok iyi olduğunu düşünüyorum. Ama diğer taraftan kadın sayısı çok fazla değil. Bu önümüzdeki dönemde büyük bir problem. Artık siz büyük kulelerden kalkıp da bir topluluğa ‘buzdolabı bu şekilde olacaktır’ diye empoze edemiyorsunuz. Kadınlar ise yeni perspektif içerisinde dünyayı çok daha iyi değerlendirebiliyor. Kadınlar yabancı ülkelerde de teknik alanlarda gittikçe bu perspektifi yöneten ve bununla hangi Ar-Ge ve üretimin birleşeceği konularında çok daha fazla söz sahibi oluyor. Şirketlerin sadece akademide onlara yardımcı olacak diye düşünmeden çok daha fazla sayıda doktoralı elemanı ve kadın personeli mutlaka kendi içine yerleştirmeleri lazım” dedi.
TÜİK’in araştırmasına göre, kadın Ar-Ge personel sayısı, 2019 yılında 58 bin 224 kişi ile toplam Ar-Ge personel sayısının yüzde 31,8'inde kaldı. Bu oran yüzde 44,4 ile en fazla yükseköğrenimde görülürken, yüzde 25,7 ile en düşük özel sektörde kaydedildi.
İhracatta en büyük pay Ar-Ge faaliyeti olan şirketlerin
TÜİK araştırmasında imalat sektöründe Ar-Ge faaliyeti yürüten firmaların ihracattaki payı da yüzde 50,5 olarak yer aldı. Bu firmalar imalat sektöründe toplam üretim değerinin yüzde 36,6'sını üretirken, bir önceki yıl bu oranlar sırasıyla yüzde 46,1 ve yüzde 36,5 idi.
VOA Türkçe’ye konuşan Ultav, “Türkiye’nin önümüzdeki döneme bir fırsatlar dönemi olarak bakması lazım. Bugün Türkiye’de hangi fabrikaya giderseniz, hangi hastaneye giderseniz, hangi eve giderseniz dijital dönüşüm yönünden dışarıyla çok büyük farklılıklar görmeyeceksiniz. Ancak ihracat alanındaki katma değerle bizi buluşturacak olan ileri malzemeleri her alanda devreye sokabiliyor muyuz? Bugünün şartlarını mı önde tutuyoruz, yoksa bugünün şartlarıyla yarının şartları arasında güzel bir denge mi kuruyoruz? Bu artık ileriyi de düşünme meselesi” diye konuştu.
‘TOGG’a ileri malzeme ve enerji verimliliği perspektifi
Türkiye’de Ar-Ge alanında ilk akla gelen faaliyetlerden biri de devlet ve özel sektörün ortaklaşa öncülük ettiği yerli otomobil markası ‘TOGG’ (Türkiye'nin Otomobili Girişim Grubu). Bugünden TOGG’un bir sonraki versiyonunun düşünülmesi gerektiğini söyleyen Ultav, “Örneğin belki ikinci versiyonda da dış yapısı benzer bir yapıda olabilir. Ama üçüncü noktaya geldiğimizde mutlaka ileri malzeme kullanılarak ‘Türkiye’de insanlar bir yerden bir yere giderken yanlarında 1000 kilo taşımıyorlar’ dedirtecek bir itibarın Türkiye’ye kazandırılmasının çok önemli olduğuna inanıyorum. Bu tamamen ileri malzemeler doğrultusunda TOGG’un perspektifinin içine girmesi gerekiyor. İkinci versiyona geçildiğinde bu planların devreye alınacağı konusunda da duyumlar alıyorum” dedi.
Sadece ileri malzeme değil enerji verimliliği alanında da Ar-Ge faaliyetlerinin yoğunlaştırılması gerektiğini kaydeden Ultav, “Batarya teknolojileri verimliliğin çok önemli bir parçası. Lityum pillerin değil onun ötesinde hidrojenin de başka ülkelerde tartışıldığı gibi devreye alınması gerekiyor. Bu hidrojenin doğru bir şekilde depolanabilmesi için Türkiye’nin bor potansiyeli devreye sokulmalı. Nişan alınarak atış yapılacak olan alanlarda Ar-Ge’de devletin öncülük yapabileceği konusunda düşüncelerim var” diye konuştu.