Erişilebilirlik

Arap Baharı’ndan Yedi Yıl Sonra Hayal Kırıklığı


19'uncu yüzyılın önde gelen siyasi felsefecilerinden Friedrich Engels, bundan yüz yıl önce, devrimlerin beklenmedik yönlere doğru ilerleme gibi kötü bir huyu olduğunu vurgulamıştı. Engels, yapılan devrimlerin, aslında yapılmak istenenlerle yakından uzaktan ilgili olmadığını belirtmişti.

Engels'in bu tespitleri, özellikle Arap Baharı ayaklanmalarını tanımlamak için oldukça uygun. Ortadoğu ve Kuzey Afrika'yı etkisi altına alan ve bu bölgeleri alt üst eden protesto dalgasından yedi yıl sonra durağanlık ve yolsuzluklardan kaçmanın yolunu arayan sıradan Araplar'ın başlattığı devrimin hiçbir beklentiyi karşılamadığı gözleniyor.

Arap Baharı ayaklanmaları, Batılı gözlemcilerle protestoları destekleyenlerin beklentilerini karşılama konusunda da hayal kırıklığı yarattı.

Bir zamanlar Batılı ülkelerin başkentlerinde destek gören ve çok sayıda Arap gencinin ilerici rüyalarını süsleyen ayaklanmalar, birkaç ay içinde bambaşka bir karaktere büründü. Gençler, baskıcı liderlerin devrilmesinin ve seçimlerin, bölgenin istikrara kavuşması, yolsuzlukların ve acımasız baskıların sona ermesi için bir çıkış yolu olacağını düşünüyordu.

Batı için ilk kuşkular, Libya'nın Bingazi kentindeki Amerikan Büyükelçiliği'ne yönelik cihatçı saldırı sonrasında ortaya çıkmaya başladı.

Arap Baharı'nı destekleyen Amerika'nın Libya Büyükelçisi Christopher Stevens ve üç Amerikalı diplomatın yaşamlarını yitirdiği saldırı, Ortadoğu'nun ne kadar karmaşık hale geldiğinin ve cihatçıların bölgeyi ne kadar kolay kaosa sürükleyebileceğini göstergesiydi.

Sıradan Araplar, yaşam şartlarını iyileştireceğine, kişisel hak ve özgürlüklerin yolunu açacağına inandıkları hareketin birkaç ay içinde bambaşka bir hal alması karşısında şaşkınlık ve hayalkırıklığı içindeydi.

Mısır'da İslamcı hükümetin hem ilericileri hem de ”derin devlet” yanlılarını öfkelendirmesiyle patlak veren halk ayaklanması, kısa süre içinde devrik lider Hüsnü Mübarek'in bir benzeri olan General Abdül Fettah El Sissi'nin darbe yapması için bir koza dönüştü.

El Sissi, kısa süre önce, seçimlere katılmaya hazırlanan eski bir ordu komutanının tutuklanması için talimat verdi. Bu general, Sissi'nin seçimlerde karşısına muhaliflerin çıkmasını engelleme girişimi çerçevesinde tutuklattığı dördüncü kişi. Uzmanlar, El Sissi'nin ve ordudaki müttefiklerinin karşılarına hiçbir muhalifin çıkmayacağı bir seçim kampanyası düzenlediğini, bu hamlelerin, 2011 ayaklanmalarını adeta alaya almak anlamına geldiğini kaydediyor.

Libya'da Muammer Kaddafi'nin devrilmesinden sonra iktidara gelenler, ülkede düzen ve istikrar kurmayı, farklı ideolojiler güden kasaba milislerini bertaraf etmeyi başaramadı. Bu, ülkenin bölünme yaşamasıyla sonuçlandı. Ülkenin kıyı kesimleri, Hıristiyanlar’ın kafasını kesen IŞİD'in eline geçti.

Yemen de iç savaş ve açlığa teslim oldu. Suudi Arabistan ve İran gibi dış güçler ülke içinde nüfuz elde etme yarışına girerken köktendinci terrorist gruplar ülkede kök salmaya başladı.

Ortadoğu'nun kalbi Suriye'deyse barışçı reform çağrılarının acımasızca bastırılması girişimi, silahlı ayaklanmaya yol açtı. Bu durum, bir kez daha Rusya, Suudi Arabistan, Türkiye ve Katar gibi dış güçlerin müdahalesine neden oldu. Ayaklanmalar, terör örgütü IŞİD'le rakip İslamcı örgütler ve ılımlıların iktidar savaşına dönüşmesiyle şekil değiştirdi. Çatışmalarda yüzbinlerce kişinin yaşamını yitirmiş olmasına rağmen ülkenin barışa kavuşacağına dair henüz bir umut ışığı belirmiş değil.

Hükümetlerin çöküşü ve Arap ülkelerinin bölünmesi, Sünni cihatçılardan militan Şiiler’e, bölgedeki iktidar boşluğunun başka çıkar çevreleri tarafından doldurulmasına yol açtı. Uzmanlara göre ilericiler ve ılımlılar bu karmaşayla başa çıkacak donanıma sahip değildi. Kafası karışan Batılı ülkelerse umudunu tamamen yitirdi.

”Arap Baharı'ndan Sonra: İslamcılar Ortadoğu Ayaklanmalarını Nasıl Çaldı” adlı kitabın yazarı John Bradley, Batı'yı ve bazı yerel ilericileri, Arap Baharı'nın olumlu sonuçlar doğuracağını öne sürmekte aceleci davranmakla, ayaklanmalar ve 1989'da Berlin Duvarı'nın yıkılması arasında paralellik kurmakla ve aşırı iyimserliğe kapılmakla suçluyor.

Kimilerine göreyse Arap Baharı aslında başarıya ulaşabilirdi. Uzman Matthew Partridge, Amerika ve Avrupa'nın liderlik görevini arkadan değil, önden üstlenmesi gerektiğini savunuyor.

Uluslararası Kriz Grubu'nun eski uzmanlarından Bill Lawrence ise Batı'nın bir yandan olanları kenarda durup izlediğini, diğer yandansa katılımcı olduğunu söylüyor. Lawrence, ”Büyük bir güç karışımı, ekonomideki umutsuzluğa, yolsuzluklara ve halkı suistimal eden hükümetlere karşı duydukları öfkeyi ifade etmek için bir araya geldi” diyor.

Öte yandan Ortadoğu'daki demografik yapıya bakıldığında Arap Baharı ayaklanmalarının nedenlerinden biri olan gençler arasındaki yoğun işsizliğin daha uzun süre devam edeceği gözleniyor. Ayaklanmaların etkili olduğu ülkelerin tümünün iki ortak özelliği, çok genç nüfuslara sahip olmaları ve bu gençler için istihdam yaratmayı başaramamaları.

Arap Baharı'nın doğum yeri olan Tunus, otoriter rejimden işlevsel bir demokrasiye geçişi nispeten barışçı bir biçimde sağladı.

Ancak son aylarda uygulanmaya başlayan kemer sıkma politikaları, temel gıda maddeleri, yakıt ve enerji maliyetlerinin artması, sokak protestolarına neden oldu. Polis ve gençlik hareketi Fesh Nestannew yani ”Ne Bekliyoruz?”dan protestocularla polisle karşı karşıya geldi. Gençler, tıpkı 2011'de olduğu gibi daha iyi yaşam koşullarına kavuşma talebinde bulunuyor.

XS
SM
MD
LG