Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu’nun geçen hafta “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisine imza atan 10 akademisyenin “terör örgütü propagandası”ndan ceza almasını ‘ifade özgürlüğü ihlali’ olarak değerlendirmesi, 1071 akademisyenin imzası bulunan bir bildiriyle kınandı.
Bildiride, Anayasa Mahkemesi’nin “skandal” olarak değerlendirilen kararının zamanlamasına da dikkat çekildi:
‘‘Sözde ‘barış bildirisi’ adı altında terör örgütü propagandası yapan bazı akademisyenlerin ceza almalarını ‘hak ihlali’ gören Anayasa Mahkemesi skandal bir karara imza atmıştır. Bu karar şehit ve gazilerimizin hatırasını zedelemiş, maşeri vicdanı yaralamıştır. Terörle mücadele ettiği için devleti suçlayan açıklamalar yapmak dünyanın hiçbir ülkesinde ifade özgürlüğü olarak değerlendirilmez. Bu kararın, terör örgütlerine karşı etkin operasyonların gerçekleştirildiği bir dönemde alınması ise ayrıca dikkat çekicidir.’’
‘‘Ülkemizi karalayan her kurumun karşısında olmaya devam edeceğiz’’
İmzacı akademisyenlere göre Anayasa Mahkemesi’nde oylamada eşitlik çıkmasına rağmen Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan’ın ihlal lehinde oy kullanması nedeniyle oluşan ifade özgürlüğü ihlali hükmü, ‘‘adalete ve kamu vicdanına aykırı’’:
‘‘İmzası bulunan biz akademisyenler, terörle mücadeleyi sekteye uğratmayı ve ülkemizi karalamayı amaçlayan her türlü kurum, organizasyon ve inisiyatifin karşısında olduğumuzu ve olmaya devam edeceğimizi beyan ediyoruz. Türk milleti adına karar vermekle yetkili kılınan Anayasa Mahkemesi'nin kararlarının adalete ve kamu vicdanına aykırı olmaması gerektiğine inanıyor, bu yanlış kararda imzası bulunanları kınıyoruz.’’
İmza sayısında Türkler’in Anadolu’ya girişinin başlangıcı olarak kabul edilen Malazgirt Savaşı’nın yapıldığı tarih olan 1071 tarihine göndermede bulunulsa da listede adı bulunan akademisyenlerden Aydın Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Ercan Eyüboğlu ile Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Şerif Eskin metni imzalamadıklarını açıkladı.
Prof. Demir: ‘‘ ‘Bu Suça Ortak Olmayacağız’ başlıklı bildiri şiddeti meşrulaştırmaktadır"
Bildiriye imza atan akademisyenlerden Hitit Üniversitesi öğretim üyesi Hilmi Demir, 'Bu Suça Ortak Olmayacağız' bildirisinde yer alan ifadelerin şiddeti meşrulaştırma anlamına geldiğini söyledi.
VOA Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Prof. Demir, ''Yargılamalardaki cezaları aşırı bulmakla beraber bildiri şiddetin meşrulaştırılmasıdır. Ben şiddete çağrıyı sağdan da soldan da gelse, dini veya ideolojik olsa da onaylamıyorum. Türk aydının en temel sorunu şiddet ve şiddete çağrı ile arasına ayrım koyamamaktır. Radikal selefiliğin, IŞİD'in şiddet çağrısı olduğunda tüyleri diken diken olanlar PKK'nın ve aşırı solun şiddete çağrısı olunca özgürlük havarisi kesiliyor. Oysa Hannah Arendt'ın dediği gibi ‘şiddetin bir nedeni olabileceğini, ancak şiddetin hiçbir zaman yasal sayılamayacağını’ ve şiddetin araçsallaştırılmasının siyasal alanı yok edeceğini bilmek lazım. Maalesef aydınımız devrimcilik virüsünü bir türlü zihninden atamıyor'' dedi.
Prof. Kaboğlu: ‘‘Yargı kararına kimsenin karşı koyma hakkı yoktur’’
‘Bu Suça Ortak Olmayacağız’ bildirisini imzaladığı için 7 Şubat 2017’de Resmi Gazete’de yayınlanan 686 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Marmara Üniversitesi’nden ihraç edilen anayasa hukuku profesörü İbrahim Kaboğlu, Anayasa Mahkemesi’ne karşı kampanya başlatan rektörlerin Anayasa ihlal suçu işlediklerini belirtti.
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan CHP İstanbul milletvekili Kaboğlu, ‘‘Yargı kararına kimsenin karşı koyma hakkı yoktur. Anayasa’ya bir aykırılık varsa, böyle iddia ediliyorsa AYM kararı yanlış deniyorsa, devlet Avrupa Mahkemesi’ne başvurur. Üniversitelerin devletin güdümünde olarak kendi elemanlarına imza dayatmaları aslında yanı zamanda mobbing’dir. Hatta bunun da ötesinde görevin kötüye kullanılması suçunu oluşturur. Bazı üniversitelerde senato ve yönetim kurullarında karar alıp öğretim üyeleri arasında imza föyleri dolaştırılması ve imzalatılması yeni bir durumdur. İmza atanlar ne kadar özgür iradelerini kullanmışlardır? Anlaşılan üniversiteler kendileri gibi düşünmeyen öğretim üyelerini üniversitelerinden atmakla yetinmiyor, kendilerine yakın buldukları kişilere de suç işletiyorlar. Özgürlük bunun neresinde? 1071 öğretim üyesinin kaçı özgür iradesiyle imza atmıştır? Bu çok yönlü bir konudur. Cumhuriyet savcıları bunları incelemelidir’’ dedi.
Dr. Doğan: ‘‘İktidar bloğundaki çekişmenin üniversitedeki yansımasını bu bildiride görüyoruz’’
Eğitim Sen 6. No’lu Üniversite Şubesi Başkanı Görkem Doğan da bu metnin iktidar bloğundaki gerilimin tezahürü olduğu kanısında.
VOA Türkçe’ye kısa bir değerlendirmede bulunan Dr. Doğan, ‘‘Aslında bu metin bize 31 Mart’ta İstanbul seçimini İmamoğlu kazanmasına rağmen bu seçimin tekrarlatılmasını hatırlatıyor. Hatta CHP liderine Ankara’nın Kazan ilçesindeki linç girişiminde gördüğümüz provokasyon da buna benzer. İktidar bloğundaki çekişmenin üniversitedeki yansımasını bu bildiride görüyoruz. Bir tarafta normalleşmenin iyi olacağını düşünenler var, diğer tarafta içinde bulunduğumuz durumun aynen devam etmesini dayatanlar var. Kendi yetersizliğini ‘yerli ve milli’ kisvesi altına gizleyenler üniversitelere evrensel normlara uygun donanıma sahip akademisyenlerin dönmesini istemiyorlar’’ dedi.