11 Ocak 2016’da yayınlanan Barış İçin Akademisyenler bildirisine imza atan 1128 akademisyenden dördü cezaevinde. Muzaffer Kaya, Esra Mungan, Kıvanç Ersoy 15 Mart’ta çıkarıldıkları nöbetçi mahkeme tarafından “terör örgütü propagandası yapmak” suçlamasıyla tutuklanırken o tarihte yurtdışında olan Meral Camcı da Türkiye’ye dönüşünün ardından 31 Mart’ta çıkarıldığı mahkemece tutuklanarak cezaevine gönderildi.
Mungan ve Camcı Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde, Ersoy ve Kaya ise Avrupa’nın en büyük hapishanesi olan Silivri Cezaevi’nde bulunuyor.
Bakırköy ve Silivri cezaevlerinde akademi nöbeti tutuluyor
İmzacı sayısı 2212’ye çıkan bildiriye imza atan akademisyenler, tutuklanan meslektaşlarına destek vermek için her iki cezaevinde de nöbet tutuyor. Bakırköy Cezaevi’nde nöbet çadırı her gün açılıyor. Silivri Cezaevi’nde ise akademisyenler, Çarşamba ve Cumartesi günleri cezaevi kapısı önünde kısa bir forum yapıp üç saat nöbet tutuyor.
Çarşamba günü 36 akademisyen Taksim Meydanı’nda buluşup bir otobüsle Silivri’nin yolunu tuttu. Eğitim-Sen 6 No’lu Üniversite Şubesi’nin düzenlediği etkinliğe Öğretim Üyeleri Derneği, Sosyal Bilimler Derneği de destek verdi.
Yaklaşık bir buçuk saat süren yolculuğun ardından cezaevine ulaşan akademisyenler, ellerindeki “akademi nöbette”, “akademisyenler özgürlük için nöbette” yazılı dövizlerle, “ Tutuklu Akademisyenler Serbest Bırakılsın” yazılı pankartın arkasına geçerek fotoğraf çektirdiler.
Daha sonra dövizler ve pankart otobüs durağına asıldı, durağın önüne de bir nöbet masası kuruldu.
“Bütün çiçekleri kopartabilirsiniz belki ama baharın gelişini engelleyemezsiniz”
Yaklaşık yarım saat sonra başlayan forumda ilk söz Yardımcı Doçent Mustafa Şener’e verildi. Dr. Şener, Barış İçin Akademisyenler bildirisini imzalayanlar arasında üniversiteden ilk atılan isim oldu.
Mersin Üniversitesi İdari Bilimler Fakültesi’ndeki görevine son verilen Şener, “Biraz zor ve sıkıntılı günlerden geçiyoruz. Zaman zaman umutsuzluğa kapılmadan bu işin iyi biteceğini düşünüyorum. Önemli bir direniş gerçekleştirdiğimizi düşünüyorum. Gelecekte aydınlık bir Türkiye olacaksa bunun içerisinde bu direnişin payının önemli olacağını düşünüyorum. Geçici sıkıntıları hep birlikte dayanarak aşacağız. İşsiz kalmalar, tutuklamalar, belki başka bedeller de ödeyeceğiz belki, ama haklı olduğumuz için kendimizi güçlü hissediyorum,” dedi.
Şener sözlerine Şilili şair Pablo Neruda’nın bir şiirinden yaptığı alıntıyla son verdi: “’Bütün çiçekleri kopartabilirsiniz belki ama baharın gelişini engelleyemezsiniz’ diyordu Neruda. Ben de yine bahar gelecek, yine çiçekler açacak. Biz de arkadaşlarımızla beraber Çağlayan’da halay çekeceğiz,” diyorum.
“ 12 Eylül darbesinden daha karanlık bir dönem yaşıyoruz”
Yıldız Teknik Üniversitesi’nden emekli olan emekli Profesör Meryem Koray da imzacılardan biri. 12 Eylül döneminde üniversiteden atıldığını söyleyen Prof. Koray, o günlerle bugün arasında bağ kurdu: “Askeri bir dönemde işten atıldım. Daha sonra dava açarak geri döndüm. Bugün ise yaşadığımız şey daha karanlık sivil darbe. Öyle ki acayipliklere hukuksuzluklara şaşmayı unuttuk. Ne yazık ki aydınlığa ulaşmak için bugünkü koşullarda çok uğraşmak gerekiyor.”
Forumdaki konuşmalara bakılırsa tutuklamaların ardından akademisyenler arasında yaşanan panik atlatılmış görünüyordu.
“Seçilmiş bir öğretim üyesi profiline yönelik baskı ve yıldırma harekatı yapılıyor”
Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi Füsun Üstel, Türkiye’de Araştırma ve Öğretim Özgürlüğü Uluslararası Çalışma Grubu (GIT Türkiye) adına konuştu. Profesör Üstel, akademi üzerindeki baskının yeni bir durum olmadığının altını çizdi: “Gelinen nokta 4-5 yıl önce başladı. Türkiye’deki üniversitelerdeki hak ihlallerini raporlandı, yeni rapor da birkaç güne çıkacak. Yaşadığımız durum, akademinin tümüne değil bir bölümüne -özellikle de- seçilmiş bir öğretim üyesi profiline yönelik baskı ve yıldırma harekatı. Bu noktada dayanışma çok değerli. Dayanışarak büyüyeceğiz. Biz tekrar sınıflarımızda görevlerimizin başına döneceğiz.”
“Hastalık üreten bir yapıyla karşı karşıyayız”
Sosyal Bilimler Derneği adına konuşan Marmara Üniversitesi’nden Profesör Mehmet Türkay da akademinin bağımsızlığı ve dayanışmanın önemine vurgu yaptı: “Akademi ve üniversitenin genel durumunu öne çıkarmalıyız. Patolojik değil patojenik yani hastalık üreten bir yapıyla karşı karşıyayız. Bununla baş etmenin yollarını bulmamız lazım. Bunu dayanışarak yapabiliriz. İçerideki arkadaşlarımız dışarıya aldıktan sonra belki bu konuda daha fazla ısrarcı olmamız gerekiyor.”
Konuşmaları dinleyen bir işçi de foruma katıldı. Mehmet Altın, “Türkiye’de çatışan insanlara her türlü şiddet var. Konuşan insanları da susturuyorlar. Bizim gibi işçiler, okumamış insanlar, okuyan- düşünen insanlara sahip çıkmamız lazım,” dedi.
“Üniversitelerde tasfiye yapılmak isteniyor”
Forum dağıldıktan sonra Amerika’nın Sesi’nin sorularını yanıtlayan Eğitim Sen 6 No’lu Üniversite Şubesi Başkanı Dr. Görkem Doğan, bildiriyi imzalayan akademisyenlerin soruşturma kapsamında ifadelerinin alınmasının hız kazandığını söyledi.
Dr. Doğan, “Emniyet, okulları arıyor, İstanbul’da dört yüzden fazla imzacı akademisyenin telefonlarını alıp ifadeye çağırıyor. Bu süreç hızlandı. İstanbul’da vakıf üniversiteleri bitirildi. Devlet üniversitelerinde İTÜ ve İstanbul Üniversitesi’ne gelindi. Üniversitede tasfiye yapılmak isteniyor. Basında, yargıda başka yerlerde tasfiye yapıldı ama üniversiteye dokunamadılar. Spefisik okullar hedef alınıyor. Boğaziçi Üniversitesi tam da bu yüzden hedefte. Mimar Sinan Üniversitesi’ndeki öğrencilerin gözaltına alınması, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’ndeki kavgaya müdahale için okula giden polislerin Mülkiye’ye girmeleri bununla alakalı. Bu okullara yapılanlar üzerinden de diğer akademisyenlere fakültelere gözdağı veriliyor. Üniversitelerde büyük bir tasfiye yapılmak isteniyor,” dedi.
Akademisyenler davasında yargılamanın ilk duruşması 22 Nisan’da yapılacak. Soruşturmaların durdurulmasını isteyen Uluslararası Af Örgütü, tutuklu akademisyenlerin serbest bırakılması için “acil eylem imza kampanyası” başlattı.