Merkez üssü Kocaeli’nin Gölcük ilçesi olan 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’nin üzerinden 25 yıl geçti. Saat 03.02'de 7,4 büyüklüğünde meydana gelen ve 45 saniye süren depremde, resmi rakamlara göre 17 bin 480 kişi hayatını kaybetti, 43 bin 953 kişi yaralandı. Yaklaşık 200 bin kişinin evsiz kaldığı felakette 66 bin 441 konut ve 10 bin 901 işyeri yıkıldı.
17 Ağustos’tan sonra Türkiye’nin deprem hafızasını tazeleyen son büyük sarsıntı ise, 6 Şubat 2023’te Kahramanmaraş merkezli gerçekleşen depremler oldu.
Marmara Depremi Türkiye’nin yakın tarihinin en büyük felaketi olarak gösterilirken, 6 Şubat’ta yaşanan depremler 17 Ağustos 1999’daki yıkımın bilançosunu çok geride bıraktı.
7,7 ve 7,6 büyüklüğünde gerçekleşen iki depremde, resmi rakamlara göre felaketin vurduğu 11 ilde 53 bin 537 kişi hayatını kaybetti, 107 bin 213 kişi de yaralandı.
17 Ağustos’tan çeyrek asır sonra Türkiye’nin depreme hâlâ hazırlıklı olmadığını söyleyen uzmanlar, 6 Şubat’ta yaşanan felaketin de bunun acı bir sonucu olduğu görüşünde.
VOA Türkçe’ye değerlendirmede bulunan uzmanlar, Türkiye’yi halen büyük deprem riskleri beklediğini söyleyerek yetkilileri derhal önlem almaya çağırıyor.
“17 Ağustos depreminden ders alınsaydı 6 Şubat’ta bu kadar can kaybı yaşanmazdı”
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’ne (TMMOB) bağlı İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Eylem Ulutaş Ayatar, 17 Ağustos depreminin ardından mevzuatta yapılan değişikliklerin uygulamaya geçirilemediğini ve denetim eksiklikleri bulunduğunu söyledi.
17 Ağustos depreminden ders alınsaydı 6 Şubat depreminde bu kadar can kaybı olmayacağını söyleyen Ayatar, “17 Ağustos’ta hem yasal mevzuat açısından hem de arama kurtarma ve deprem sonrasındaki hizmetler konusundaki aksaklıklar ortaya çıktığı için bütünlüklü hareket edilmesi gerektiğine dair bir düşünce vardı. Yönetmeliklerde birçok değişiklik yapıldı. Yapı denetim sistemi yürürlüğe girdi. Ancak en son 6 Şubat depreminde yaşadığımız gerçekten hareketle, yeteri kadar doğru hamle yapılmadığını görüyoruz” dedi.
Ayatar, uygulamada yaşanan sorunları, “İnşaat mühendislerinin tam zamanlı olarak inşaatın başında bulunma zorunluluğu olmaması, yetkin mühendislik kavramının yasalara girmemesi, inşaat ustaları ve işçilerinin kalifiye olmaması, müteahhitlerin yeterli donanımının bulunmaması zafiyetlere yol açıyor” şeklinde açıkladı.
“Türkiye’deki riskli yapı stokunu resmi olarak bilmiyoruz”
Türkiye’deki mevcut yapı stokunun depreme karşı güvenli olmadığına dair tespitlerini aktaran Ayatar, İzmir’den örnek vererek, “Gecekondu, yapı yasaklı alanda bulunan ve kaçak ruhsatsız diyeceğimiz yapılar, alan bazında İzmir için yüzde 40 oranında. Bir yapının mühendislik hizmeti almamış olması, büyük bir tehdittir. İzmir’de oldukça büyük orandaki yapı stoku maalesef depreme karşı güvenli değil” dedi.
Toplam riskli yapı stokunun resmi olarak bilinemediğini de söyleyen Ayatar, “Bilmiyoruz çünkü 2017 yılında tamamlanması gereken Ulusal Deprem Stratejisi Eylem Planı tamamlanmadı. Bu plan içerisinde tüm Türkiye’de başta kamu yapıları, hastaneler, eğitim kurumları olmak üzere tüm yapıların envanterinin çıkartılmış olması gerekiyordu. Ancak ülke genelinde bu çalışma gerçekleşmedi” diye konuştu.
Kurum: “6 milyon bağımsız birim risk altında, 2 milyonunun acil dönüşüme girmesi gerekiyor”
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, 17 Ağustos depreminin yıldönümü dolayısıyla yaptığı açıklamada ise Türkiye'de 36 milyon bağımsız birim, 31 milyon konut olduğuna dikkat çekerek, "Bunun da yaklaşık 6 milyon bağımsız birimi risk altında, 2 milyonunun acil dönüşüme girmesi gerekiyor” dedi.
17 Ağustos’un ardından birçok yasal düzenleme ve uygulamayı hayata geçirdiklerini anlatan Kurum, 2011 yılında yaşanan Van Depremi sonrası Kentsel Dönüşüm Kanunu’nu yürürlüğe soktuklarını da söyledi. Bu kapsamda 3,4 milyon depreme dayanıklı yeni konut inşa ettiklerini söyleyen Kurum, 250 bin dönüşüm konutu ve sosyal konutun da inşasının devam ettiğini belirtti. Bakan Kurum, 2035 yılına kadar toplamda 6,5 milyon konutun dönüşümünü tamamlamayı hedeflediklerini de söyledi.
“Kentsel dönüşüm sadece binaların yenilenmesi demek değil”
Ancak İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Eylem Ulutaş Ayatar, kentsel dönüşüm ile yalnızca binaların yenilenmesinin depreme karşı yeterli bir önlem olmadığı görüşünde.
VOA Türkçe’ye konuşan Ayatar, “Yapılaşma sadece binadan ibaret değildir, altyapısıyla, ulaşımıyla bir bütündür. Kentsel dönüşüm kavramı çok büyük ve iddialı bir kavram. Ama biz onu ağırlıkla bina dönüşümü olarak anlıyoruz. Kentsel dönüşüm, kentin bütününü hedefleyen bir dönüşümdür. 6 Şubat’ta da büyük sorunlarla karşılaştık, altyapı sistemlerinin çöktüğü yerler söz konusu oldu” dedi.
Depremden korunmak için devletin yanısıra halka da sorumluluklar düştüğünü söyleyen Ayatar, imar aflarını eleştirdi. İmar aflarıyla kaçak ve ruhsatsız inşaatların önünün açıldığını söyleyen Ayatar, devletin bu yolla halkı depremlere karşı duyarsız hale getirdiğini belirtti.
“Türkiye’nin yüzde 92’si deprem hattında"
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası İzmir Şubesi İkinci Başkanı Reyhan Peştemalcı Üregel ise Türkiye’deki deprem risklerini hatırlatarak bir an önce önlemler alınması gerektiğini kaydetti.
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Üregel, “Türkiye deprem riski açısından dünya üzerindeki en önemli bölgelerden biri. Ülkenin yüzde 92’si deprem hattında. Nüfusun yüzde 95’i deprem riskinde. Barajlarımızın yüzde 98’i ve sanayimizin yüzde 96’sı fay hatları üzerine yapılmış yapılar. Ülkemizde 18 kent merkezi, 80’i aşkın ilçe merkezi aktif fay zonları üzerinde. Yani bu hepimiz deprem riski altındayız demek” ifadelerini kullandı.
Türkiye’yi gelecekte bekleyen depremlerle ilgili konuşan Üregel, “En güncel konu İstanbul depremi. Kocaeli’nde oluşan deprem sonrası enerji boşalımıyla, Kumburgaz Fayı üzerinde bir sismik boşluk oluştuğunu gösteriyor. Biz artık zamanını doldurmuş olan bu fayın bugün yarın kırılmasını bekliyoruz. 9 Eylül Üniversitesi’nden Hasan Sözbilir hocamız ve ekibinin yapmış olduğu bir çalışmayla ise, İzmir’deki Tuzla Fayı’nın da artık bir sismik boşluk olduğu kanıtlandı. Ülkemizde bu şekilde bildiğimiz ve bilmediğimiz daha birçok deprem riski altında olan bölgemiz var” dedi.
“Türkiye’deki bütün deprem risklerini bilmiyoruz”
Türkiye’deki deprem risklerinin tamamının bilinemediğini de söyleyen Üregel, “Aslında bizim mikrobölgeleme çalışmalarıyla MTA’nın (Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü) zamanında yapmış olduğu fay çalışmalarını geliştirmemiz, güncelleştirmemiz ve daha somut veriler ortaya koymamız gerekiyor. Okullarımızdaki hocalarımız ellerinden geleni yapıyorlar ancak bu sadece onlarla olabilecek bir şey değil. Ne yazık ki bu bir maliyet ve bunun için yerel yönetimlerin hatta bence ülke yönetiminin de önem vererek ilerleme kaydetmesi gerekiyor” diye konuştu.
Yerleşime açılması düşünülen boş alanlardaki tüm afet tehlikelerini, yapılaşmış alanlarda ise tüm afet risklerini büyük ölçekli hâlihazır haritalar üzerinde belirleyen mikrobölgeleme çalışmalarıyla zeminin deprem riski incelenmeden binaların sağlam yapılmasının anlamı olmadığını kaydeden Üregel, “Bina önce zeminden başlar. Maraş depreminde gördüğümüz çok önemli bir örnek var, bina sapasağlam fakat yan yatmış. Çünkü temeliyle ilgili sorun var. Önce temelden başlaması lazım. Temelden başlanabilmesi için şehirleşmede doğru seçimler yapılması gerekir. Siz diri bir fayın üzerine yapılaşma yaptığınızda, istediğiniz kadar sağlam yapı yapın işe yaramaz” ifadelerini kullandı.
Forum