Başkan Donald Trump, dün yaptığı açıklamada, Amerika'nın “snapback” mekanizmasıyla BM'de İran'a karşı tüm yaptırımların yeniden getirilmesi arayışına gireceğini açıkladı. Trump, bu açıklamayı ABD, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyelerini Ekim ayı ortasında süresi dolacak olan İran'a yönelik silah ambargosunun süresinin uzatılması konusunda ikna edememesi sonrasında yaptı.
Trump, Beyaz Saray'da gazetecilere yaptığı açıklamada, "Yönetimim İran'la ilgili bu nükleer meselenin devam etmesine izin vermeyecek. İran hiçbir zaman nükleer silah sahibi olamayacak" dedi.
Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, İran'a yönelik yaptırımların yeniden devreye girmesine olanak tanıyacak süreci başlatmak bugün New York'ta BM Güvenlik Konseyi'ni bilgilendirecek. Pompeo, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres ile de görüşecek.
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Morgan Ortagus, İran'la ilgili açıklamasında, "Dışişleri Bakanı Pompeo'nun Güvenlik Konseyi'ne yapacağı ziyaret, geçen hafta dünyanın bir numaralı terör ve Yahudi karşıtlığı destekçisi ülkeye uygulanan silah ambargosunun süresini uzatmayı başaramayan Konsey'in bu affedilemez hatasını izliyor" dedi.
Konsey krizi
15 üyeli BM Güvenlik Konseyi'nde yapılan oylamada sadece Dominik Cumhuriyeti Amerika'yla aynı doğrultuda oy kullanmıştı.
Resmi adı "Kapsamlı Ortak Eylem Planı" olan 2015 İran Nükleer Anlaşması'nın diğer katılımcıları, zaten sorunlu olan anlaşmanın tamamen çökmesine zemin hazırlayabileceği gerekçesiyle eski yaptırımların yeniden devreye sokulmasına karşı çıkıyor.
BM Güvenlik Konseyi'nin beş daimi üyesi İngiltere, Çin, Fransa, Rusya ve Amerika ile Almanya'nın imza attığı 2015 İran Nükleer Anlaşması, İran'ın nükleer bomba elde etmesini önlemek için Tahran'ın nükleer faaliyetlerinin kısıtlanmasını, bunun karşılığında İran'a uygulanan yaptırımların kademeli olarak kaldırılmasını öngörüyordu. Anlaşma aynı zamanda İran pazarının çok sayıda yabancı yatırımcıya açılmasını da sağlamıştı.
Başkan Trump, anlaşmayı sık sık "şimdiye kadarki en kötü anlaşma" olarak tanımlıyor.
2018 yılı Mayıs ayında Amerika'yı anlaşmadan çıkarak Trump, İran'a yönelik yaptırımları tek taraflı olarak yeniden uygulamaya koymuştu. Tahran ise buna karşılık olarak nükleer faaliyetlerinin bir kısmını yeniden başlatmış ve 2019 yılı Temmuz ayında hem zenginleştirebileceği uranyum miktarı hem de depolayabileceği zenginleştirilmiş uranyum seviyesine uygulanan kısıtlamaları aşarak anlaşma şartlarını ihlal etmişti.
Farklı görüşler
Washington'un 2015 İran nükleer anlaşmasının artık bir parçası olmamasına rağmen "snapback" hükmünü devreye sokma hakkına sahip olup olmadığı, en çok tartışılan meselelerin başında geliyor.
Amerika'nın BM Temsilcisi Kelly Craft, geçtiğimiz Cuma günü BM Güvenlik Konseyi'nde yapılan ve Amerika'nın istediği sonucu alamadığı oylamadan sonra yaptığı açıklamada, "2231 no'lu karar uyarınca Amerika, yaptırımların yeniden uygulanmasına yönelik hükmü başlatmak için her türlü hakka sahiptir" dedi.
Ancak anlaşmanın diğer imzacıları, aynı görüşte değil.
Çin Dışişleri Bakanı, 7 Haziran'da BM Güvenlik Konseyi Başkanı'na gönderdiği mektubunda, "Anlaşmadan çekilen Amerika'nın Güvenlik Konseyi'nin 'snapback' hükmünü gündeme getirme hakkı yoktur" dedi. Rusya ve İran da bu konuda Çin'le aynı hizada yer alıyor.
Anlaşmanın imzacıları için geçerli olabilecek bu hüküm üzerinde anlaşmadan çekilen Amerika'nın söz hakkı olmadığını savunan müttefikleri de Washington'la bu konuda ters düşüyor.
Eski Başkan Barack Obama döneminde Ulusal Güvenlik Konseyi'nin politika ve iletişim direktörü olan Ned Price, "snapback" mekanizmasını devreye sokmanın etkisi olmayacağını, Amerika'nın en yakın müttefik ve ortaklarının geçerli gerekçelerden ötürü bunu kabul etmeyeceğini ve Trump yönetiminin de bunu bildiğini kaydetti.
Ned Price, Amerika'nın Sesi'ne yaptığı açıklamada, Başkan Trump'ın attığı adımın arkasında başka bir niyet olduğunu söyledi ve şöyle konuştu:
"Bunun amacı, seçilmesi durumunda Biden'ın yönetiminin 2015 İran nükleer anlaşmasını yeniden canlandırmasını olabildiğince zorlaştırmak. Bu adım, İran'ın nükleer programını kısıtlamak için harcanan samimi bir çaba değil, kin güdüsüyle atılıyor. Eğer amaç gerçekten de İran'ın nükleer programını kısıtlamak olsaydı en etkili yaklaşım, anlaşmanın yeniden bir parçası olmak olurdu."
"Snapback" mekanizması nasıl işliyor?
2015 İran nükleer anlaşmasının katılımcılarının "snapback" mekanizmasını devreye sokmaları için öncelikle BM Güvenlik Konseyi'ni İran'ın anlaşma şartlarını ihlal ettiği konusunda bilgilendirmesi gerekiyor. Bu bilgilendirmeyle birlikte 30 günlük bir süreç başlıyor. Bu süre zarfında Güvenlik Konseyi'nin mevcut yaptırımların korunması için yeni bir karar çıkarması gerekiyor. Ancak Amerika'nın bu adımı büyük olasılıkla veto etmesi bekleniyor. 30 günlük süre içinde yaptırımların gevşetilmesinin süresinin uzatılması için yeni karar çıkarılamaması durumunda 2015 öncesindeki yaptırımları otomatik olarak yeniden devreye giriyor.
"Gerçekte yaşanacakların çok daha farklı olacağını düşünüyoruz" diyen Uluslararası Kriz Grubu BM Direktörü Richard Gowan, BM Güvenlik Konseyi dönem başkanı Endonezya Temsilcisi Dian Djani'nin ileriye yönelik nasıl adımlar atılacağı konusunda kapalı kapılar ardında Konsey'in diğer üyelerinin fikirlerini alacağını söylüyor.
Gowan, "Belki önümüzdeki hafta Güvenlik Konseyi başkanının nasıl ilerleneceği konusunda uzlaşmaya varılamadığı açıklamasını bekleyebiliriz. Büyük olasılıkla Konsey üyelerinin çoğunluğu Amerika'nın snapback sürecini başlatmaya hakkı olmadığına inanıyor. Ve bu şartlar altında Güvenlik Konseyi başkanından 2231 no'lu kararda yer alan süreci yönetmesi beklenemez" dedi.
Ancak yine de 30 günlük süre ilerlemeye devam eder ve Amerika, Eylül ayı sonunda BM'nin İran'a yönelik yaptırımlarının otomatik olarak yeniden devreye girdiğini iddia edebilir. Ancak Washington'la bu konuda fikir ayrılığına düşen ülkeler yaptırımları görmezden gelebilir ve uygulamaya koymayabilir.
Rusya ve Çin ise "snapback" sürecini geciktirmek için Güvenlik Konseyi'nde usulle ilgili bazı engelleri gündeme getirebilir. Bir başka strateji ise Uluslararası Adalet Divanı'ndan Amerika'nın 'snapback' sürecini başlatıp-başlatamayacağına ilişkin hukuki görüş almak olabilir. Ancak bu konuda hukuki bir karar çıkması aylar sürebilir.
2015 İran nükleer anlaşmasının müzakerecilerinden biri olan ABD Dışişleri bakanlığı eski müsteşarı Wendy Sherman, "Bu meseleyi çözüme kavuşturacak olan siyasi bir husustur, hukuki ya da usulle ilgili bir husus değildir" dedi.
İleride neler olabilir?
3 Kasım ABD başkanlık seçimleri öncesinde silah ambargosunun süresinin uzatılması için baskı yapmak ve başka yaptırımları yeniden devreye sokmak, tarafların yaptığı hesaplara yeni bir denklem daha ekliyor.
Donald Trump'ın yeniden başkan seçilmesi, anlaşmanın ortadan kaldırılması anlamına gelebilir. Ancak Demokrat Parti başkan adayı Joe Biden, seçimi kazanması durumunda Amerika'yı 2015 tarihli anlaşmaya yeniden katacağını söylemişti. Bu durumda İran dahil bazı ülkeler, Trump yönetiminin attığı adımlara tepki vermeden önce 'bekle-gör' politikasına başvurabilir.
Trump yönetiminin İran'a uyguladığı 'azami baskı' kampanyasını destekleyenler, bu baskıların işe yaradığını, kimi müttefikler bu adımları onaylamasa da bazılarının Washington'un yanında olduğunu savunuyor.
Amerika'nın BM eski temsilcisi Nikki Haley, Washington'daki Nükleer İran'a Karşı Ortaklık adlı kuruma yaptığı açıklamada, "Avrupalılar'ın bu konuya verdikleri yanıt bizi hayal kırıklığına uğratmış olsa da daha önce yanımızda olmayan yepyeni müttefiklerimiz var. Artık İran tehdidinin farkında olan Arap ülkeleri bizim safımızda yer alıyor. Ve orası onların bölgesi" şeklinde konuştu.
Cumhuriyetçi Yahudi Koalisyonu Başkanı Matt Brooks da "Başkan'ın İran'ın hiçbir zaman nükleer silah sahibi olmaması amacıyla attığı bu önemli adıma büyük destek veriyoruz. İran'a milyarlarca dolar veren ve nükleer bomba üretmesinin önünü açan anlaşmasına geri dönmek isteyen Joe Biden'ın tersine Başkan Trump, İran'ı yeniden masaya oturtacak ve anlamlı bir barışa zemin hazırlayacak unsurun İran'ı şımartmak değil baskı yapmak olduğunu anlıyor" dedi.
İran'la ilgili kaygılar, kısa süre önce Birleşik Arap Emirlikleri ve İsrail'in ilişkileri normalleştirme kararı almasına ön ayak olmuştu. Diğer Körfez ülkelerinin de aynı yolu izlemeye hazır oldukları bildiriliyor.