ABD Dışişleri Bakanlığı Siyasi-Askeri İşler Dairesi'nin Kongre ve Kamu İşleri Direktörlüğü görevinden geçen hafta istifa eden Josh Paul, VOA Beyaz Saray Büro Şefi Patsy Wadikuswara'ya konuştu. Paul, Amerikan hükümetinin Amerika'nın dünya genelindeki ortak ve müttefiklerine silah transferi, güvenlik ve işbirliği ilişkilerinden sorumlu kurumdan hangi gerekçelerle ayrılma kararı aldığını aktardı.
11 yıldır Amerika'nın ortak ve müttefiklerine yapılan tüm büyük silah transferlerin değerlendirme sürecinde yer alan ve bu kapsamda ABD Kongresi ile ilişkileri yürüten Josh Paul, “İsrail'e silah transferleri hakkında bir dizi büyük politika kararı alma sürecinde, insan hakları kaygılarının ve şu anda Gazze'de tanık olduğumuz sivil ölümlerin hak ettiği ilgiyi görmediğini hissettiğim için istifa ettim” dedi.
Hamas'ın 7 Ekim'deki saldırıları sonrasında İsrail'e silah transferi konusunda neler yaşandı?
ABD Dışişleri Bakanlığı eski yetkilisi Josh Paul, Hamas'ın 7 Ekim'deki saldırısından çok kısa süre sonra İsrail'den çok çeşitli türlerde askeri mühimmat talebi almaya başladıklarını söyledi. İsrail'in hangi silahları talep ettiğini açıklamayan ancak tüm yelpazeyi kapsadığını kaydeden Paul, geleneksel olarak ABD'nin silah transferi yapması söz konusu ülkelerin insan hakları sicillerini ve sivillere zarar gelmesi riski gibi etkenleri değerlendirdiğini anlattı.
Paul, “Ortaklarımızdan bu tür talepler aldığımızda mutlaka söz konusu ortağımızın insan hakları sicilini değerlendirdiğimiz bir süreç olur. Sivillere zarar riski gibi başka etkenlere de bakarız. Bu kararlara rehberlik eden bir silah transferi politikası sözleşmesi vardır ve bu sözleşme, silahların insan hakları ihlalinde kullanılabileceğine ilişkin riskin olması durumunda silah transferi yapılmayacağına hükmeder” dedi.
Paul, İsrail'in Gazze'deki operasyonunun dev bir bombardıman kampanyasıyla başlaması sonrasında yüzlerce, sonra da binlerce Filistinli'nin öldüğünün görüldüğünü, ancak Amerika'nın buna rağmen rutin politikaları ve hukuki zorunlulukları göz önünde bulunduracağı hiçbir politika tartışmasının yapılmadığını kaydetti. Paul, o andaki düşünce yapısını, “Sonucu ne olursa olsun İsrail'e bu silahları en kısa zamanda ulaştıralım” şeklinde tanımladı.
ABD'nin müttefiklere silah transferi süreci İsrail'e nasıl uygulandı?
Josh Paul'a göre Amerika'nın yabancı bir ortağından ya da hangi silahların transfer edileceğiyle ilgili mekanizmaya bağlı olarak ABD'li silah firmalarından silah transferiyle ilgili bir talep geldiğinde önce gayrıresmi sonra da resmi bir süreç işliyor. İlk aşamada bir politika tartışması yapılıyor ve olası bir silah transferiyle ilgili kaygılar olup olmadığı tartışılıyor.
Paul, Hamas'ın 7 Ekim saldırısı sonrasında da aynı süreci işletmeye çalıştığını ve meslektaşlarını, gönderdiği elektronik postayla, silah transferi taleplerinin gelmeye başladığı konusunda haberdar ettiğini belirtti.
Meslektaşlarını, Amerika ve İsrail'in geçmişte yaptıklarının işe yarayıp yaramayacağını ve silah transferinin İsrail ve bölge için aslında daha fazla istikrarsızlığa yol açıp açmayacağını değerlendirmeye davet ettiğini söyleyen Paul, beklediği karşılığı almadığını kaydetti. Kendisiyle aynı fikri paylaşan birkaç kişi dışında Paul, üst kademe liderlerin sessiz kaldığını söyledi.
İkinci aşama olan resmi sürecin bürokratik işlemleri içerdiğini kaydeden Paul, resmi silah transferi talebinin hem Dışişleri Bakanlığı bünyesinde hem de başka bakanlıklar arasında değerlendirildiğini, tarafların bölgesel istikrar, insan hakları ya da askeri teknik meselelerle ilgili kaygılarını gündeme getirdiklerini belirtti. Ancak Paul, İsrail'le ilgili son sürecinse böyle işlemediğini, hiçbir tartışma ortamı sağlanmadığını ve herkesin silah transferine yeşil ışık yakması için acele ettirildiğini kaydetti.
“İsrail'e özel muamele yapılıyor”
İsrail'e silah transferinde geleneksel sürecin işletilmemesine ilişkin Dışişleri Bakanlığı'ndaki genel düşünce tarzını “Bu İsrail. Bu özel bir durum” olarak tanımlayan Josh Paul, bu görüş yapısının sadece Dışişleri Bakanlığı içinde değil, aynı zamanda Beyaz Saray'dan İsrail'in Hamas saldırılarına yanıtına verilen tepkide de göze çarptığını vurguladı.
En yakın müttefiklere silah transferleri konusunda bile en ufak bir tartışmalı durum söz konusu olduğunda her zaman değerlendirme yaptıklarını kaydeden Paul, bulunduğu görevde geçirdiği 10 yıl içinde bu geleneğin kendisine güven verdiğini, ancak İsrail konusunda çok tartışmalı bir durum söz konusu olmasına rağmen hiçbir değerlendirme yapılmamasının, istifa etmek zorunda olduğunu hissetmesine yol açtığını söyledi.
“Amerika'nın İsrail'e yaptığı önceki yardımlar da 'barış için güvenlik' ilkesini desteklemeye yardımcı olmadı”
Paul, Filistin-İsrail meselesine kalıcı siyasi çözüm bulma yolundaki engelin, İsrail'de güvenlik noksanlığı olduğu düşüncesinden kaynaklandığını söylüyor.
“Eğer İsrailliler daha güvende hissederse o zaman Filistin devletinin ortaya çıkması için gereken ödünleri verirler” düşüncesini yanlış bulan Paul, “Amerika'nın İsrail'e sorgusuz sualsiz verdiği destekle birlikte İsrail, Batı Şeria'daki yerleşim yerlerini genişletme, Batı
Şeria çapında güvenlik bariyerleri inşa etme, Gazze ablukasını sürdürme, ekonomik destek ve müzakerelerle Hamas'ın Filistin Yönetimi karşısındaki varlığına dayanak olma konusunda kendini özgür hissetti. Bu nedenle İsrail'e verdiğimiz güvenlik desteğinin uzun vadede İsrail'i daha güvenli hale getirdiğini düşünmüyorum” ifadelerini kullandı.
“İsrail'in yaptığını Ukrayna yapsa 'dur' derdik”
Biden yönetiminin ve gelecekteki ABD yönetimlerinin, Çin Halk Cumhuriyeti'yle olan stratejik anlaşmazlığı, uluslararası ilişkilerin en kaygı verici unsuru olarak gördüğünün altını çizen Josh Paul, bu anlaşmazlıkta Amerika'nın askeri güç, küresel ittifak ve ortalıklar ağı ile Amerikan değerleri olmak üzere üç taraflı bir politika güttüğünü, ancak İsrail'e yönelik tutumunun bu politikaya zarar verdiğini kaydetti.
“Siyasi açıdan elverişli olduğunda değerlerini göz ardı ederse o zaman Amerika'nın diğer ülkelerden ne farkı kalır” sorusunun gündeme geldiğini belirten Paul, bu durumun Amerika'ya sadece ahlaki zarar değil, aynı zamanda stratejik zarar da verdiğini vurguladı.
Paul, “Eğer Ukrayna binlerce sivili öldürseydi o zaman Ukraynalı ortaklarımıza, 'dur bakalım' demekte tereddüt etmezdik” şeklinde konuştu; ancak benzer durumda İsrail'e karşı aynı tavrın gösterilmediğini, başka herhangi bir ortağın dizginleneceği durumlarda İsrail'e göz yumulduğunu ifade etti.
Ortadoğu'daki çatışmaların kapsamının genişlemesinin tüm taraflar açısından bir felaket anlamına geleceğinin altını çizen ve Biden yönetiminin bu unsura odaklanmasının kendisini cesaretlendirdiğini söyleyen Paul, çatışmaların yayılmasını önlemenin bir yolunun da sivil ölümleri en aza indirgemekten geçtiğini söyledi.
Paul, “Filistinli sivil ölümler arttıkça bölgedeki diğer ülkelerin istikrar sağlaması zorlaşacak. Eğer bölgesel istikrar istiyorsak ve çatışmaların yayılmasını istemiyorsak o zaman sivillere yönelik hasar konusunda mümkün olduğunca dikkatli davranmalıyız” dedi.
İsrail'in Hamas saldırılarına verdiği yanıtın Amerika'nın itibarına ve diplomasisine zarar verdiğinin altını çizen Paul, Suudi Arabistan hükümetinin diplomatik arenadaki çabalarından geri adım atmasının buna bir örnek olduğunu söyledi.
Eski Dışişleri yetkilisi, ABD’nin hem Ortadoğu hem de dünya genelindeki stratejik çıkarları açısından yaşanacak sonuçların bilincinde olunması gerektiğini belirtti.
Forum