Erişilebilirlik

ABD başkanlık seçimleri Almanya-ABD ilişkilerini nasıl etkileyecek?


Almanya Başbakanı Olaf Scholz ile ABD Başkanı Joe Biden görüşmesi- Washington, 9 Şubat 2024 (ARŞİV).
Almanya Başbakanı Olaf Scholz ile ABD Başkanı Joe Biden görüşmesi- Washington, 9 Şubat 2024 (ARŞİV).

ABD yarın başkanını seçmeye hazırlanırken, Almanya’da kamuoyu bu önemli seçimin transatlantik ilişkilerde nasıl bir etki yaratabileceğini sorguluyor.

Almanya’nın ABD’ye bağımlı ekonomi ve güvenlik politikaları dikkate alındığında, Demokrat aday Kamala Harris ile Cumhuriyetçi Donald Trump arasındaki farkların Almanya’ya olası etkileri dikkat çekiyor.

ABD-Almanya ilişkileri, eski Başkan Trump’ın "Önce Amerika" politikaları ve şimdiki Başkan Joe Biden’ın transatlantik ortaklığı güçlendirmeye yönelik çabaları arasında gidip gelen yılların ardından bu seçimle birlikte yeniden bir yön belirleyecek.

Siyasi partiler ve Alman kamuoyunun ABD seçimlerine bakışı

Eski Başkan Donald Trump'ın yeniden aday olması ve Demokrat Parti’den Kamala Harris’in aday olarak öne çıkması, Berlin’deki parti merkezilerinde ve Alman kamuoyunda farklı tepkilere yol açtı.

Alman siyasetinde giderek ağırlığı hissedilen göçmen karşıtı Almanya için Alternatif Partisi (AfD), Trump’ın olası zaferi ile ikinci döneminde Almanya’nın da güvenlik ve göçmen politikalarında daha sert adımlar atabileceğini savunurken, sosyal demokrat SPD ve Yeşiller, Harris’in başkanlığının daha işbirlikçi bir atmosfer sağlayabileceğine inanıyor.

SPD’li Başbakan Olaf Scholz, Temmuz ayında bir açıklama yaparak, tarafını belli etmişti. Scholz, Demokrat Partili adayı "ne yaptığını çok iyi bilen, donanımlı ve tecrübeli bir siyasetçi" olarak nitelendirmiş ve seçimi kazanma şansının yüksek olduğunu belirtmişti.

ABD'nin bir "süper güç ve dünyanın en güçlü ülkesi" olduğunu dile getiren Almanya başbakanı, "Orada olan şeyler dünya üzerindeki tüm ülkeler için çok önemli, özellikle de ABD'nin Avrupa'daki en yakın müttefiki Almanya için" ifadelerini kullanmış ve bu ortaklığın "ABD'de kimin başkan olduğuna bağlı olamayacağını" da söyleyerek, Trump’ın Başkanlığı ihtimalini de açık bırakmıştı.

Muhalefetteki Hristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) lideri Friedrich Merz, başkanlık seçimleri konusunda doğrudan bir aday ismi favorisi olarak belirtmedi. Ancak, verdiği bir röportajda, Donald Trump'ın yeniden seçilmesi durumunda Almanya'nın daha hazırlıklı olması gerektiğini ve Trump'ın politikalarına karşı daha stratejik bir yaklaşım benimsemesinin mantıklı olacağını ifade etti.

Berlin’deki analizciler, CDU’nun genel olarak Trump’a daha yakın olduğu görüşünde. Nitekim CDU’nun önde gelen isimlerinden Jens Spahn, Trump’ın seçilmesinin güvenlik açısından daha verimli olacağı şeklinde bir açıklama yaptı ve Trump’ın uluslararası krizlerde “öngörülebilir” bir lider olduğunu savundu.

Aşırı sağ parti AfD ise Trump’a destek veren en güçlü gruplardan biri. AfD’nin önde gelen isimleri, Trump’ın sert dış politika adımlarını ve göçmenlere karşı söylemlerini ön plana çıkarırken, Trump’ın "Önce Amerika" ve göç politikaları, AfD'nin Almanya’da benimsediği "Almanya’nın çıkarları öncelikli olmalı" ve göçmen karşıtlığına dayalı ideolojileri ile örtüşüyor.

Sosyal medyadaki yorumlarda da Trump’ın Almanya’daki aşırı sağcı kesimlerde adeta bir ikon haline geldiği görülüyor.

Yeşiller Partisi ise, başkanlık seçimlerinde Demokrat aday Kamala Harris'i desteklediğini açıkça ilan etti. Parti liderleri, Harris'in çevre politikaları ve uluslararası iş birliğine verdiği önemi vurgulayarak, onun seçilmesinin transatlantik ilişkiler ve iklim değişikliğiyle mücadele açısından olumlu olacağını belirtti.

2024 ABD Başkanlık Seçimleri öncesinde Almanya'da kamuoyunun eğilimleri ise siyasete kıyasla çok daha net bir favoriyi ortaya çıkarıyor. Son aylarda yapılan tüm anketler, Demokrat aday Kamala Harris'in Alman kamuoyunda geniş bir destek bulduğunu gösteriyor.

Temmuz 2024'te Forsa tarafından gerçekleştirilen bir ankete göre, Almanların yüzde 79'u Harris'i desteklerken, sadece yüzde 13'ü Donald Trump'ı tercih ediyor.

INSA tarafından bundan kısa bir süre önce yapılan bir başka ankette, Almanlar’ın yüzde 61'i Harris'in ABD başkanı olmasını isterken, yüzde 16'sı Trump'ı destekliyor.

Almanlar neden Harris kazansın istiyor?

Almanlar’ın büyük çoğunluğunun Trump'ı yerine Harris’i desteklemesi, Trump’ın başkanlık dönemindeki politikalarının Almanya ve ABD ilişkileri üzerinde yarattığı olumsuz etkilerle ilişkilendiriliyor.

Trump’ın 2017-2021 arasındaki başkanlık dönemi, Almanya için hem ekonomik hem de güvenlik alanında birçok zorlukla geçti. Trump, Almanya’nın NATO bütçesine katkısının yeterli olmadığını sıklıkla vurgularken, Almanya’nın ticaret fazlasını hedef alarak gümrük vergilerini arttırtı. Özellikle Alman otomotiv sektörü ve çelik sanayi, Trump’ın ek gümrük vergilerinden büyük zarar gördü.

Trump yönetiminin, 2017’de Paris İklim Anlaşması'ndan çekilme kararı da, çevreye duyarlı Alman kamuoyunda büyük bir hayal kırıklığı yarattı. Almanya, iklim değişikliğiyle mücadeleyi temel bir küresel sorun olarak görüyor; Trump'ın bu anlaşmadan çıkması, Almanya'da küresel iklim çabalarını baltalayan bir hamle olarak değerlendirildi.

Trump’ın popülist ve kutuplaştırıcı söylemleri de Almanya’da geniş bir kesim tarafından olumsuz karşılandı. Alman siyasetinde genel olarak uyum ve uzlaşma ön planda olduğundan, Trump’ın iletişim tarzı Alman halkına itici geldi.

Buna karşılık 2021'de Joe Biden'ın başkanlık koltuğuna oturmasıyla birlikte, Almanya-ABD ilişkilerinde olumlu bir dönüşüm yaşandı. Biden, transatlantik bağları güçlendirmeyi ve müttefiklerle iş birliğini artırmayı hedeflediğini vurguladı.

Temmuz 2021'de eski Başbakan Angela Merkel'in Washington ziyareti sırasında Biden, Almanya-ABD ilişkilerinin "demirden" olduğunu söyledi. Kamala Harris'in olası başkanlığının da ABD ile Almanya arasındaki ilişkileri güçlendireceğini ve küresel meselelerde daha uyumlu bir işbirliği ortamı yaratacağı eğilimi hem siyasette hem de Alman basınında ağır basıyor.

Harris'in, Joe Biden gibi Almanya ile işbirliğini önemseyen bir dış politika izlemesi beklenirken, Demokrat adayın iklim değişikliği, ticaret ve güvenlik gibi küresel meselelerde çok taraflı işbirliğini desteklemesi, Almanya'nın uluslararası sorunların çözümünde ortak hareket etme isteğiyle örtüştüğü dikkat çekiyor.

Harris'in, Trump dönemindeki korumacı ticaret politikalarının aksine, serbest ticareti ve ekonomik iş birliğini teşvik eden bir politika izlemesi beklentisi de Almanya'nın ihracata dayalı ekonomisi için olumlu bir perspektif sunuyor.

ABD seçimleri Almanya ekonomisini nasıl etkileyecek?

ABD başkanlık seçimlerinden Almanya ekonomisinin nasıl etkileneceği de merak konusu. Alman Ekonomi Enstitüsü’nün (IW) değerlendirmelerine göre, Trump’ın ikinci olası döneminde Almanya’nın gayri safi yurt içi hasılası dört yılda yaklaşık 127 milyar Euro değerinde bir kayıp yaşayacak.

Olası bir ticaret savaşı ve yüzde 20 oranında tarifeler uygulanması durumunda bu kayıp 180 milyar Euro’yu aşacak ve Almanya’nın gayri safi yurt içi hasılasının yüzde 1,5 oranında düşüş göstermesine yol açacak.

Almanya’da büyük saygınlığı olan Hans-Böckler Vakfı’nın seçimin olası sonuçları ile ilgili yaptığı simülasyonlar, Donald Trump’ın yeniden seçilmesi halinde, Almanya’nın ekonomisinin ağır bir darbe alabileceğini ortaya koyuyor.

Trump’ın başkanlık koltuğuna dönmesi ve söylediği gibi yüzde 10 oranında gümrük tarifelerinin yeniden gündeme gelmesi durumunda, Almanya’nın gayri safi yurt içi hasılasının ilk iki yıl içinde yüzde 1 oranında düşebileceği belirtiliyor.

Almanya’nın ihracata dayalı ekonomisi, dış ticaret politikalarındaki her türlü dalgalanmadan büyük ölçüde etkileniyor.

VOA Türkçe’ye konuşan, Hans-Böckler Vakfı’nın Makroekonomi Enstitüsü Müdürü Sabine Stephan, "Almanya hâlâ büyük oranda ihracata dayalı bir ülke ve ihracatta sıkıntılar yaşanıyor" diyerek Almanya’nın yapısal bir ihracat sorunu ile karşı karşıya olduğunu ve ABD seçimin bu açıdan değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı.

Stephan, "Trump’ın kazanması durumunda ek gümrük tarifeleri Almanya’nın ihracatına ciddi bir darbe vuracak ve zaten yaşanan krizi ve ekonomik sorunları daha da derinleştirecek. Alman ekonomisi dönüşüm sürecinde. Böyle bir dönemde dış ticaret şoklarıyla başa çıkmak oldukça zor olabilir. Trump’ın gümrük politikaları Alman ekonomisi üzerinde baskı yaratacak" dedi.

Hans-Böckler Vakfı’ndan Sabine Stephan, “Harris’in Avrupa’ya yönelik agresif bir gümrük politikası izlemeyeceğini ve Biden’ın çok taraflı iş birliğini sürdüreceğini öngörüyorum. Örneğin, Biden’ın başkanlığı döneminde Trump’ın uygulamaya koyduğu çelik ve alüminyum tarifeleri askıya alınmıştı. Harris’in de bu çizgide devam edeceğinden yola çıkabiliriz” diye görüş belirtti.

Almanya’nın ekonomik bağımlılığı ve alternatif arayışları

Almanya’nın en büyük ticaret ortaklarından biri olduğu için, ABD’nin ticaret politikaları Almanya’da doğrudan bir etki yaratıyor. Alman ekonomisi, otomotivden kimyasallara, ilaçtan makine sektörüne kadar birçok alanda ABD’ye bağımlı. Özellikle Trump döneminde Alman otomotiv sektörüne yönelik tehditlerin ve ek tarifelerin Alman ekonomisine yıkıcı etkileri olmuştu.

Bununla birlikte, Almanya’nın ABD’ye ekonomik bağımlılığı yalnızca ticaretle sınırlı değil. ABD’nin güçlü bir küresel finans merkezi olması ve doların rezerv para birimi olarak kullanılması, Almanya’nın ABD para politikalarından etkilenmesine yol açıyor. ABD Merkez Bankası'nın (FED) faiz artırımları ve genişlemeci politikaları, Almanya’nın ihracat maliyetlerini değiştirebiliyor. Almanya ayrıca ABD’den teknoloji ve yazılım alanında önemli destek alıyor ve ABD’nin Çin ile olan ticari gerilimleri Alman üretimini doğrudan etkileyebiliyor.

Almanya’nın yol ayrımı: İki senaryo için stratejik hazırlıklar

Almanya, iki olasılık doğrultusunda, her iki senaryo için de hazırlık yapmak zorunda.

Trump’ın başkanlığı durumunda Almanya, ticari baskılara karşı AB içinde daha stratejik bir bağımsızlık geliştirme çabalarını yoğunlaştırmak zorunda kalabilir. Özellikle otomotiv ve sanayi sektörlerinde ABD’nin uygulayabileceği korumacı politikalara yanıt verebilmek için Almanya’nın Avrupa içindeki konumunu güçlendirmesi gerekecek.

Harris’in başkanlığı ise, Almanya için daha sürdürülebilir, uyumlu ve işbirliğine dayalı bir dönem vaat ediyor. Harris yönetimi altında Almanya, ABD ile yeşil enerji, dijital dönüşüm ve çok taraflı ticaret anlaşmaları gibi alanlarda yeni projeler ve iş birlikleri geliştirebilir. İki ülke arasında yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda çevresel ve güvenlik alanında da daha güçlü bir bağ kurulması mümkün.

Almanya’nın önünde iki farklı senaryo var; her iki durumda da Berlin’in kendine dış politika stratejilerini ve küresel konumunu şekillendirecek yeni stratejik yollar çizmesi gerekecek. Transatlantik ilişkiler ve ticaretin geleceği, ABD’de yarın seçilecek başkanın politikalarıyla belirlenecek.

Forum

XS
SM
MD
LG