Avrupa’nın en güçlü ülkesi olarak kabul edilen Almanya ve ABD arasındaki ilişkiler son yıllarda, özellikle de Donald Trump başkan olduğundan bu yana, çok sorunlu bir dönemden geçiyor.
Her iki ülke arasında tartışma konusu olan Almanya’nın ABD’deki ihracat fazlalığı, NATO üyesi ülkelerin silahlanmaya ayırdıkları bütçenin arttırılması, Rusya ile ilişkiler, Washington ve Berlin arasında en güncel sorunlardan bazıları.
Berlin’de Birlik Partileri CDU/CSU, liberal FDP ve Yeşiller’in katılımıyla kurulma aşamasında olan ‘Jamaika koalisyonu’ altında, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana siyasi, askeri ve ekonomik olarak sıkı bir ittifak içinde olan eski dostların yeniden bir araya gelebilmesi, Batı dünyasının önde gelen iki ülkesi arasındaki fay hattının kapanabilmesi, partilerin ABD ve Trump politikalarına bakıldığında, kısa vadede pek olası bir ihtimal olarak gözükmüyor.
İlk kez eski Başkan Barack Obama döneminde ortaya çıkan ABD’nin Almanya’da yürüttüğü istihbarat faaliyetleri ve Merkel’in telefonun dinlenmesi skandalıyla başlayan gerilim, Trump’un başkanlığı kazanması sonrasında ilişkilerde çatlağa dönüştü.
Trump’ın seçim kampanyası sırasında ‘Önce Amerika’ diyerek sloganlaştırdığı ‘Amerikan malı, üretimi ve sermayesine’ öncelik verme politikası, ardından göreve başlamasının üçüncü gününde, Obama döneminde ve Başbakan Merkel’in yoğun desteğiyle son aşamaya gelen Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı'nı (TTIP) iptal etmesi, ilişkileri olumsuz etkiledi.
Berlin’in NATO'ya yüklü miktar borcu olduğunu söyleyen ABD Başkanı'nın, Almanya’nın önayak olduğu Paris İklim Anlaşması'ndan çekildiğini açıklaması da Berlin-Washington hattında süregelen gerilimin bir diğer yansıması oldu.
Başta Merkel olmak üzere Alman siyasetçileri de son bir yıl içinde hemen her fırsatta Trump’a karşı cepheleşmeyi tercih etti.
Nitekim Merkel, bir seçim etkinliğinde, Trump’un izlediği siyasete ilişkin olarak "Başka ülkelere güvenilebilecek zamanların geride kaldığını” ve "Avrupa'nın kaderini eline alması gerektiğini” söyledi.
Başkan Trump’un yönetiminde, ABD'nin giderek içe kapanması ve uluslararası sorunların çözümüne ilgisini kaybetmesi konusunda endişelerini dile getiren Merkel, Kuzey Kore konusunda da Trump’a mesafe koydu.
Kuzey Kore ile ABD arasında tırmanan gerginliği eleştiren Merkel, bu konuda askeri bir çözüm olamayacağını, yeniden görüşmelere dönülmesi gerektiğini ifade etti ve daha sert söylemleri olan Trump’a destek vermedi.
Dördüncü kez başbakan olmaya hazırlanan Merkel, ABD yönetimine karşı tavrını bundan sonra da sürdürmeye niyetli olduğunu partisinin seçim programında adeta belgeledi.
Bundan önce yıllar boyunca, seçim kampanyalarında ABD ile ilişkiler için ‘en yakın dost’ ve ‘derin dostluk’ ifadelerini kullanan Merkel’in partisi Hıristiyan Demokrat Birliği, bu kelimeleri çıkardı ve seçim kampanyasında ABD’yi, Almanya'nın Avrupa dışındaki ’önemli ortağı’ olarak tanımlandı.
Merkel’in programında, "Diğerlerine tamamen güvendiğimiz zamanlar geride kaldı. Biz Avrupalılar kaderimizi, geçmişe göre daha kararlı şekilde elimize almalıyız" ifadesine de yer verildi.
Berlin’deki analistler, Merkel’in yeni hükümetin lideri olarak, ABD’nin ticarette korumacı politikalarına taviz vermeyeceğini ve Washington’ı özellikle ekonomi politikalarında karşısına almayı sürdüreceğini öne sürüyorlar.
İhracata dayalı Alman sermayesi, ABD’nin yeni sınırlamalar getirmesinden en çok etkileneceklerin başında geliyor. Geçen yıl ABD’ye 107 milyar Euroluk mal satan Almanya’nın dış yatırımlarının üçte biri ABD’ye yapılıyor.
Analizlerde, Merkel’in, Trump’ın başkanlığını, ABD’nin Avrupa’daki etkisinden sıyrılmak ve dış politikada paradigma değişikliği için fırsat olarak gördüğü ve ekonomik açıdan bağımsız bir merkez olarak, Fransa ile birlikte Avrupa Birliği’ni kuvvetlendirmeyi hedeflediği vurgulanıyor.
Birlik Partileri’nin muhtemel ortakları FDP ve Yeşiller de, Merkel’le aynı çizgide.
Ultra liberal politikaların savunucusu olan FDP’nin lideri Christian Lindner, Trump'un seçilmesiyle batıyı ayakta tutan bütün değerlerin tehdit altına geçtiğini söyledi ve "piyasa ekonomisi, hukukun üstünlüğü, demokrasi ve buna benzer değerlerimiz risk altındadır" açıklamasında bulundu.
Lindner, Kırım’ın işgaline rağmen, Rusya ile diyalog kurulması gerektiğini ifade etti ve yeni kurulacak hükümetin bu konuda da ABD yönetimine mesafe koyması gerektiğini açıkladı.
Olası koalisyonun üçüncü ortağı Yeşiller de, Trump yönetimine mesafeli bir politika istiyor. Nitekim Yeşiller’in Eşbaşkanı Cem Özdemir, olası bir koalisyon hükümetinde ortak olmaları için en büyük koşullarından birinin, ABD’nin reddettiği Paris İklim Anlaşması'nın gerekliliklerinin yerine getirileceğinin garanti edilmesi olduğunu söyledi.
FDP ve Yeşiller, Kuzey Kore ve NATO üyesi ülkelerin silahlanmaya ayırdıkları bütçenin arttırılması gibi konularda da Merkel’le aynı çizgide görüşlere sahipler.
24 Eylül seçimleri sonrasında, Başbakan Angela Merkel'i telefonla arayarak tebrik eden ilk liderlerden biri ABD Başkanı Donald Trump oldu. Merkel'i seçim başarısından dolayı tebrik eden Trump’un, "İki ülke arasındaki derin ilişkilerin, barış ve refahın önünü açan ortak çabalarımızın ve ABD'nin Alman halkı ve yönetimiyle güçlü ittifakına olan bağlılığının altını çizdiği." öğrenildi. Bu ılımlı mesaja rağmen, ABD-Almanya ilişkileri için büyük bir belirsizlik ‘Jamaika Koalisyonu’ döneminde de süreceğe benziyor.