İslâmi eğilimli bir partinin iktidara gelmesi Avrupa Komisyonu’nuna göre, üyelik sürecini aksatacak bir gelişme değil. Avrupa Birliği yüksek temsilcisi Javier Solana da seçim sonuçlarını Türkiye’nin demokratik olgunluğunun tartışmasız bir kanıtı olarak niteledi yeni Türk hükümeti ile her alanda çalışmaya devam edeceklerini açıkladı.
Kopenhag Zirvesi’ne kadar geçecek süre içinde AB ile Türkiye arasında taktik savaşlarının yaşanacağının işaretleri bugün Brüksel’den yapılan açıklamalarla verilmiş bulunuyor. Tüm başkentlerden yapılan açıklamalarda, Türk seçmenlerin demokratik tercihlerine saygı duyulduğu belirtiliyor ve halkın seçtiği hükümetle işbirliği yapılacağına dikkat çekiliyor. İslâmcı siyasi bir partinin iktidarda olması, Türkiye’nin Helsinki’de başlayan üyelik sürecini baltalamaz. AKP'yi başka ülkelerdeki gibi İslamcı siyasi bir oluşum olarak damgalamak için vakit çok erken ve elde tutarlı delil yok.
Ancak önce bir hükümet kurulsun, hükümet programı okunsun, meclisten güvenoyu alsın, AB’ne üyelik sürecine bağlılığını teyit edip, güvence versin, icraata başlasın, Kopenhag Kriterleri çerçevesinde eksik kalanları tamamlansın yani, ordu sivil denetim altına alınsın, düşünce ve ifade özgürlükleri üzerindeki kısıtlamalar tamamen kaldırılsın, işkence uygulamalarını sona erdirsin ve Leyla Zana gibi, söylemleri dışında bir suçları bulunmayan siyasi tutuklular ya serbest bırakılsın ya da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları doğrultusunda yeniden yargılansın.
Bütün bunlar 12 Aralık tarihine kadar yeni iktidar tarafından tamamlanabilirse, Komisyon tutumunu yeniden gözden geçirip, AB’nin Kopenhag’daki liderler zirvesine olumlu yönde yeni bir öneride bulunabilir.
Diğer bir deyişle tüm bu icraatı 6 haftalık bir süreye sığdırmak mümkün değil. Zira, günlük yaşamda uygulamaya geçirmek şart. Üstelik Kopenhag Zirvesi de nihaî kararın alınacağı son toplantı olmayacak. Avrupa Komisyonu’nun günlük öğle brifinginin neredeyse tamamı Türkiye’deki seçim sonuçlarının, ilişkiler açısından değerlendirilmesine ayrıldı demek abartı olmaz.
Komisyon başkanı Prodi ile Gunther Verheugen’ün sözcüleri Jonathan Faull ve Jean–Christophe Filori basın mensuplarının yoğun soruları ile karşılaştılar. Gazetecilerin en fazla merak ettiği husus, İslâmcı bir partinin iktidarda bulunduğu İslamcı bir Türkiye’nin, AB’ne üye alınıp alınmayacağı ve bunun laiklik ilkesi ile çelişkili bir durum yaratıp yaratmayacağıydı. AB'nin genişlemesi, Türkiye ve Kıbrıs’tan sorumlu Komisyon üyesi Verheugen’üun sözcülüğünü yapan Jean-Christophe Filori şu yanıtı verdi:
"Niçin İslamcı bir Türkiye diyorsun? seçimler daha dün yapıldı. Ortada henüz bir hükümet yok. Başbakan bile görevlendirilmiş değil. Hükümetin politikasını bilmiyoruz. Bizim için geçerli olanb ve hüküm verme zamanı geldiğinde dikkat edeceğimiz husus; Kopenhag kriterlerine uyulup, uyulmadığıdır. İslamcı bir hükümet olacağı peşin hükmüne daha şimdiden nasıl varabiliriz?"
Prodi’nin sözcüsü Jonathan Faull ise AB içinde bile Hristiyan demokrat hükümetlerin bulunduğunu ima etti ve İngiltere’de Kraliçe’nin, Kilise’nin başı olduğunun unutulmaması gerektiğine işaret etti ve o da bekleyip icraatı gördükten sonra bir yargıya varacaklarını söyledi.
Avrupa Komisyonu’nda Türkiye ile ilişkilerin sekteye uğrayacağına dair bir endişe hakim değil. Komisyon sözcüleri, AKP ile CHP’nin Avrupa yanlısı politika izleyeceklerine ve üyelik sürecinden sapma yapmayacaklarına dair sözler verdiklerine dikkat çektiler. AB tarafında ise bir tutum değişikliği olmadığını belirten sözcüler, Türkiye’ye Helsinki’de ileride üye olacak bir ülke sıfatıyla adaylık tanındığını ve bu mantık doğrultusunda ilerlendiğini söylediler. “Kopenhag Kriterlerini eksiksiz yerine getirmiş bir aday ülkenin üyeliğini reddetmek için hiçbir neden yok” şeklinde konuştular.
Türkiye şimdilik adaylık statüsünü ve üyelik sürecini devam ettiriyor. Avrupa Komisyonu peşin hükümlü davranmadan bekliyor. AB tarafında her ne kadar Komisyon Başkanı Romano Prodi daha başbakan atanmadan seçilen partinin liderini tebrik etmekten kaçındı ise de, yüksek temsilcisi Javier Solana görevini yerine getirdi. Seçilen yeni milletvekillerinin yanısıra, seçimleri kaybeden Ecevit koalisyon hükümeti ile eski meclis üyelerini gerçekleştirdikleri çalışmalardan dolayı kutladı. Solana, yeni hükümetin kurulmasını ve işbirliği içinde ortak çalışmalara devam etmeyi sabırsızlıkla beklediklerine işaret etti.
AB’nin dönem başkanlığı adına Danimarka Dışişleri Bakanı ise yazılı açıklamasında sadece, mecliste temsil edilecek iki partinin de Türkiye’deki reform süreci ve Avrupa ile entegrasyon iradesi taşdıklarına dikkat çekti. Ardından da, Kopenhag zirvesine altı hafta gibi kısa bir süre kala Türkiye’nin üyeliğinin yeni safhasını belirleme amacıyla kurulacak hükümet ile sıkı bir çalışma içine girmeyi beklediklerini kaydetti.
Türkiye’nin üyesi olduğu Avrupa Konseyi’nin genel sekreteri Walter Schwimmer de yazılı açıklamasında Türk halkının demokratik tercihine saygı gösterilmesi gerektiğini kaydetti ve kurulacak yeni hükümeti başlatılan siyasi reform sürecine devam etmeye çağırdı. Schwimmer bu reformların Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği için zorunlu olduğunu söyledi.
Adalet ve Kalkınma Partisi lideri Tayyip Erdoğan’ın Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkelerine riayet etme ve Avrupa ile yakınlaşma yolunda yaptığı açıklamalar genel olarak herkes tarafından memnuniyetle karşılanıyor.
Belçika Dışişleri Bakanı Louis Michel yayımladığı bir bildiride Erdoğan’ı desteklediğini ve her türlü yardımı yapmaya hazır olduğunu ifade etti.
Tek çatlak ses ise Türk asıllı Alman parlamenter Ozan Ceyhun’dan geldi. Ceyhun yazılı açıklamasında AKP’nin iktidar partisi olmasını Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinde büyük şanssızlık olarak niteledi. Ozan’a göre Türkiye Avrupa’dan uzaklaştı, İran’a yakınlaştı ve Kopenhag’da tarih alma şansını yitirdi.