21 Temmuz VOA - TGRT Haber Ortak Yayınında: Doğu Türkistan’da etnik gerginlik, Dünya Uygur Kurultayı Başkanı Rabia Kadir’in özgeçmişi ve insanoğlunun aya ayak basışının 40’ncı yıldönümüne yer verildi.
Salı TSİ 21.00'de canlı olarak yayınlanan programı sağ üst köşedeki Windows Media bağlantısına tıklayarak izleyebilirsiniz.
Doğu Türkistan'da Gergin İlişkiler
Bir milyar 338 milyon nüfuslu Çin’de nüfusun yüzde 90’ı Han etnik grubundan oluşuyor. Nüfusu 20 milyon olan Doğu Türkistan’da ise şu anda nüfusun yarısı Uygurlar’dan oluşuyor. Pekin hükümeti, yıllardır, Hanları, işgali altındaki Tibet ve Doğu Türkistan’a yerleşmeye teşvik ettiği için, iki bölgede de nüfus dengesi giderek Hanlar lehine değişiyor. Doğu Türkistan’da ikiyüze yakın kişinin öldüğü şiddet olaylarından sonra yeni çatışma çıkmamakla birlikte Uygurlar ve Çinliler arasında gerginlik sürüyor.
İki milyon kişinin yaşadığı bu kentte geçtiğimiz günlerde yaşanan etnik şiddet hala açık bir yara. Birçoklarına göre 5 Temmuz’da yaşanan Uygur ayaklanması bütün Uygurlara mal edilemeyecek bir olaydı.
Büyük Çarşı’nın yanında bir dükkanı olan Maimaiti Ali de bir Uygur. Ali, ayaklanmanın Çinli arkadaşlarıyla ilişkilerini etkilemeyeceğini söylüyor. Maimati Ali, “Ayaklanma çıktığında Çinli arkadaşlarım güvende olup olmadığımı sormak için aradılar,” diyor.
Emekli bir Uygur olan Lili de aynı fikirde. O da şöyle diyor: “Uygurlar ve Çinlilerin ilişkileri çok iyi. Emekliler için düzenlenen etkinliklere, dans derslerine hep katılıyorum. Uygurların da aralarında olduğu diğer azınlıklar da bu etkinliklere geliyor. Çinliler bize, biz onlara ziyarete gidiyoruz.”
Ancak hükümetin ayaklanmayı bastırmak için gönderdiği binlerce Çinli asker Urumçi’deki bu uyum havasını bozmuş. Kenttekilerin artık polis kontrollerinden geçebilmek için kimliklerini göstermesi gerekiyor. Camiler kapatıldı, toplu Cuma namazına izin verilmiyor. Yetkililer, Uygurlara namazlarını evlerinde kılmalarını söylüyor.
Binlerce kişinin normalde namaz kıldığı bu camiye giden erkekler içeri alınmıyor. Minarelerde Çin askerleri görülüyor. Uygurların yaşadığı semtlerde halk hala dışarı çıkmaya korktuklarını söylüyor. Çinlilerin kendilerine saldırmasından ya da tutuklanmaktan korkuyorlar. Çoğu, kamera karşısına geçmek de istemiyor.
38 yaşındaki bu Uygur kadın kimliğinin açıklanmaması şartıyla konuşmayı kabul etti. Kadın, Çinlilerin etnik kimliklerinden ötürü Uygurlara ayrımcılık yaptığını söylüyor ve şöyle diyor: “Çin, bizim dinimizi ve yaşayış şeklimizi desteklemiyor. Kadınların yüzleri kapalı ya da erkeklerin sakalları var diye onları tutuklayabiliyorlar.
6 ve 7 Temmuz’da birçok Uygur genci öldürüldü. Ancak hükümet bunları gizliyor.”
Liu Daowan Camii imamı Obul Hashim Haxim, Çin Meclisi’nin de bir üyesi. Haxim, ayaklanmanın islamın ruhuna uymadığını, Çin’in de uygurlara ayrımcılık yapmadığını savunuyor.
Kimi Uygurlar Çin askerlerinin kentteki varlığının korku yarattığını düşünürken kimileri de bunu işlerin normale döneceğinin bir göstergesi olarak yorumluyor. Asıl soru ise askerlerin burada daha ne kadar kalacağı.
İnsanoğlunun Aya Ayak Basmasının 40'ıncı Yıldönümü
Apollo 11, 20 Temmuz 1969’da aya inerek uzun süren bir rüyanın gerçekleşmesini sağladı. Apollo uçuşlarının sona ermesi Amerikan uzay programlarında bir devrin kapanıp bir diğerinin başmasına yol açtı.
Apollo 11 insanoğlunun erişim alanını genişletti ve dünyaya yeni bir açıdan bakılmasını sağladı.
Amerika için bu, gurur duyulacak bir başarıydı. Amerika uzay yarışının ilk günlerinde Sovyetler Birliği’nin gerisinde kalmıştı. Jim Burke o zamanlar NASA’da mühendis olarak çalışıyordu ve bu yarışın içindeydi.
Burke, “Barışçı ama oldukça çekişmeli bir yarış içindeydik. Amacımız güneş sisteminde yeni hedefler keşfetmekti. İki tarafta da büyük bir heyecan vardı,” diyor.
Amerika dikkatini insanlı uzay uçuşlarına yoğunlaştırdı. Sonuncusu 1972’de olmak üzere Ay’a beş insanlı uçuş gerçekleştirildi. Bu arada Amerika ve Sovyetler Birliği insansız uçuşlara da devam etti. Güneş sisteminin ücra köşelerine roketler, robotlar ve Mars’a da yer araçları gönderildi. Dünya’nın yörüngesinde dönen Hubble uzay teleskobundan muhteşem resimler gelmeye başladı.
1980’li yıllarda Amerika dünya yörüngesine gönderdiği insanlı uçuşlara sınırlama getirdi. Uzay mekiği programı ve Uluslararası Uzay istasyonu projeleri bugün Amerika, Rusya, Japonya, Kanada, Brezilya ve 11 Avrupa ülkesinin işbirliğiyle yürütülüyor.
İki trajik kaza Amerikan uzay programını değiştirdi. Challenger uzay dolmuşu 1986 yılında kalktıktan hemen sonra havada infilak etti, 7 astronot hayatını kaybetti. 2003’te de Columbia uzay dolmuşu dünyaya dönerken infilak etti, 7 astronot öldü.
Pasadena, California’daki Gezegenler Derneği Direktörü Louis Friedman bu kayıpların NASA’nın programlarını gözden geçirmesine yol açtığını söylüyor. Ancak NASA uzayda keşiflere devam etmekte kararlı.
2004’de başkan olan George Bush aya 2020 yılında yeniden ayak basılması hedefini açıklamıştı. Bu plana göre Ay üs olarak kullanılacak ve insanoğlu 2030 yılında Mars’a ayak basacak.
Neil Armstrong Ay’a ayak basan ilk insan. Armstrong Apollo uçuşlarının yeni ufuklar açtığını söylüyor.
Rabiya Kadir'in Özgeçmişi
Çinli yetkililer Doğu Türkistan’daki ayaklanmadan Dünya Uygur Kurultayı lideri Rabiya Kadir’i sorumlu tutuyor. Washington’da sürgünde yaşayan Rabiya Kadir kimdir?
Uygurların sürgündeki lideri Rabiya Kadir, Çin’in Şincan Uygur Özerk Bölgesinde – yani Doğu Türkistan’da değişim çağrısında bulunuyor. Washington’un yakınlarında yaşayan Kadir, Çin’in baskıcı politikalarını protesto ediyor.
Kadir, “Komünist Çin hükümetinin baskılarına artık daha fazla tahammül edemiyoruz. Uygurlar ne istiyorsa ben de onu istiyorum. Uygurlar özgürlük istiyor,” diyor.
Örgülü saçlı 63 yaşındaki siyasi eylemci, Uygur Türkleriyle Han Çinlileri arasında çatışmaların dünya kamuoyunun gündemine taşınmasıyla yeniden kameraların önüne geçti. Kadir, Uygur Türklerinin hakları için yıllardır mücadele ediyor. Şincan bölgesinde 20 milyon nüfusun yarısı Uygur Türkü. Uygurlar, Çinlilerin göç yoluyla bölgede dengeleri değiştirdiğine dikkati çekiyor.
Kadir şöyle diyor: “Bölgemize dört milyon Çinli göç etti. Uygurların elinden topraklarını aldılar. İşleri aldılar. Uygur halkının yaşama imkanları birer birer ellerinden alınıyor.”
80’li yıllarda başarılı bir işkadını olan Rabiya Kadir 1993 yılında Doğu Türkistan’da çok sayıda ticaret şirketi, lokanta ve mağazaya sahipti ve Çin’in en zengin girişimcileri arasındaydı. Bu sayede Çin Parlamentosu’na atanmıştı. 11 çocuk annesi Rabiya Kadir, Çin hükümeti tarafından Uygur halkına örnek gösteriliyordu.
Kadir anlatıyor: “Zengin olduktan sonra, siyasete girip Çinlileri ikna ederek Uygurlara daha fazla özgürlük verilmesini ve insan haklarının tanınmasını sağlayabileceğimi düşündüm.”
Ancak Kadir, Çinlileri politikalarını değiştirmeye ikna edemedi. Hükümeti eleştirmeye başlayınca da Çinli yetkililer Kadir’i 1997 yılında görevden aldı. Kadir ve diğer Uygurlar bölücülükle suçlandı. Rabiya Kadir 1999 yılında da devlet sırlarını sızdırma suçundan tutuklandı.
6 yıl hapis yatan Kadir daha sonra sürgüne gönderildi. Çin hükümeti Kadir’i Doğu Türkistan’da yaşanan son olaylardan da sorumlu tutuyor. Kadir 2006 yılında şöyle konuşmuştu:
“Çin hükümeti beni terörist olmakla suçluyor. Ben teröre tümüyle karşıyım. Çin hükümetinin de Uygurların da teröre başvurmasına kesinlikle karşıyım.”
Sürgüne gönderilmesiyle daha fazla tanınmaya başlayan Rabiya Kadir, 2006 yılında Nobel Barış ödülüne de aday gösterildi.
Kadir şimdi sürgündeki iki Uygur örgütünün lideri. Kongre’de temaslarda bulunuyor. Çin hükümetinin baskıcı politikalarını durdurması için uluslararası toplumdan destek bulmaya çalışıyor. Son olaylara rağmen, Rabiya Kadir iyimser.
“Ben gelecekten umutluyum. Uygur halkının da Amerika’da olduğu gibi kendi vatanlarında özgürlüğü tadacağına inanıyorum,” diye konuşuyor.
Bu rüyayı gerçekleştirmek için kararlı görünen Kadir, Çin hükümetini protesto etmeyi sürdüreceğini belirtiyor. Rabiya Kadir, sesinin milyonlarca Uygur Türkü için umut kaynağı olduğunu söylüyor.