Bir ailenin dramı son günlerde tüm ülkeyi büyük bir tartışmanın içine çekti. 15 yıl önce girdiği bitkisel yaşamını tüple beslenerek sürdüren kadının yaşamına son verilsin mi? Anne ve babası 41 yaşındaki Terry Schiavo’nun yaşatılmasını, kocası ise, sağlığı yerindeyken, “tüplerle yaşatılmayı istemem” diyen eşinin, bu isteğine uyulmasını istiyor. Bölünen ailenin karşılıklı açtığı sayısız davalar devam ederken bir hafta önce beslenme tüpleri mahkeme kararıyla çıkartılan hasta yaşamını tamamlıyor. Olayın manevi ve hukuki yönleri herkesi düşündürüyor.
Amerikalılar, Terry Schiavo’nun ana-babası ile eşi arasında bölünmüş durumda. Kimi, mahkeme kararıyla çekilen beslenme tüplerinin derhal geri takılarak Terry Schiavo’nun ölmesinin engellenmesini, kimi de kendi vasiyetine uyularak, onun rahatça ölmesine izin verilmesini istiyor. Amerikalıların önündeki tartışma, en basit olarak şu: eğer iyileşmesine tıbben imkan yoksa, kişinin yaşamına son verilsin mi? Daha da önemlisi bu kararı kim versin? Ancak ülkenin en tanınmış tıpta ahlak konusunda uzman Arthur Caplan soruların bundan ibaret olmadığını ve Amerikan toplumunun önünde çok daha derin manevi sorunların bulunduğunu belirtiyor:
“Muhtemelen en büyük manevi anlaşmazlık, her ne pahasına olursa olsun yaşamın sürdürülmesi inancı ile özgürlüklerin sınırsız olmasını isteyen görüş arasında ortaya çıkıyor. Biz, tıp çevreleri olarak, uzun yıllardan beri, insanların, sonu ölümle bitecek bile olsa, tıbbi tedavi görmeye son verme tercihine saygı gösterdik. Bu en zor manevi konudur.”
Bu uygulamayla, tıp alanında kişinin hak ve özgürlükleri kavramı, yaşam hakkının önüne geçiyor. Kişi hak ve özgürlüklerinin korunması, Amerikan anayasasının en temel ilkelerinden biri. Bu özgürlükler kişinin ölme hakkını da içeriyor. Tıpta ahlak konusunda uzman Caplan, temel hak ve özgürlükler açısından ölmeyi isteme hakkını şöyle değerlendiriyor.
“Kişinin gördüğü tedaviye son verme kararı, hak ve özgürlüklerin kapsamına giriyor. Kişi, istemediği tıbbi aletlerin vücuduna takılmasını, temel haklarını kullanarak reddedebilir. Siz izin vermedikçe hiç kimse size dokunamaz veya vücudunuza müdahale edemez. Bu en temel değerlerden biri ve kişinin en temel hakkıdır. Bu hak yasalarla korunur. Cinsel taviz veya ırza geçme fiillerinin ağır suçlar olması, kişinin bu temel hakkına dayanır. Bir diğer hukuki kavram da, kişinin mahremiyetidir. Hiç kimsenin, size müdahale etmesine veya karışmasına izin vermeyip, kendi başınıza hareket etmeyi isteme hakkınız vardır. Bu serbest olma, özelliğinizi koruma ve buna saygı gösterilmesini isteme hakkınız kişisel özgürlüğünüzün ifadesidir. Bu Amerika’da her vatandaşın yararlandığı temel özgürlüklerin esasını oluşturur ve bu temel özgürlükler her Amerikalının hakkıdır. Bu nedenle, kişinin tıbbi bakıma hayır deme hakkı ve bu hakka müdahale edilmesi, mahkemelerde dava konusu olmaya ve manevi tartışmalar yaratmaya devam edecektir.”
Eğer bir mahkemenin yargıcı, manevi bir yol gösterilmesini, bu tür zor tıbbi durumlarda rehberlik istediği taktirde tıpta ahlak uzmanları nasıl bir yol önerecek. Arthur Caplan bu soruya da şu yanıtı veriyor:
“Bitkisel hayata girmiş kişileri beslemek için takılan tüpler tıbbi tedavinin bir parçası haline geliyor. Buna itiraz edenler olabilir. Vatikan’ın bile, beslenme tüplerini normal bakımın bir parçası olarak ve hastaya verilen bir battaniye gibi gören açıklamalarına tanık oldum. Fakat bu doğru değil. Beslenme tüpleri hastaya ameliyatla takılıyor. Bu tüpleri çalıştırmak için, içine yapay maddeler konuyor. Bu işlemler, doktorlar hemşireler ve teknisyenler tarafından yapılıyor. Sorun çıkınca yine bu tıbbi personel yardım ediyor. Ve tümüyle bir tıbbi tedavi durumu var. Tıbbi tedavi olunca da, kişinin bunu reddetme, çıkartılmasını isteme hakkı doğuyor.”
Amerikalılar şu anda gelişen tıbbın ortaya çıkarttığı bir açmazla karşı karşıya. Bir yandan yaşamı kutsal sayan dini inançlar, öte yandan ölecek hastaların bitkisel hayata girmiş ve tedavisine imkan olmamasına rağmen, yıllarca tüple beslenip nefes alır vaziyette kalmasına imkan veren ileri teknoloji ve tıbbi gelişmeler. Kişinin, çektiği acıya son verme, onurlu bir şekilde rahatça ölmeyi isteme, tıbbi tedaviyi reddetme hakkı gibi durumları düzenleyen yasaların bulunmadığı bir ortamda içine düşülen açmazı çözmek için, şimdilik hukukun temel ilkeleri yol gösteriyor.