Christian Science Monitor, Dışişleri Bakanı Condolleeza Rice’ın, Türkiye’yi de kapsayan Avrupa ve Ortadoğu ziyaretini Amerikan dış politikası açısından tarihi bir fırsat olarak yorumluyor. Gazete, bu ziyaretin Amerika ile Avrupa arasındaki gerginliğin giderilmesine yardımcı olacağını vurguluyor. Gazetenin yorumunda, Rice’ın, Atlas Okyanusu’nun iki yakasındaki ilişkileri düzeltmesi durumunda, bunun, Ortadoğu barışı açısından da olumlu sonuçlara yol açacağı belirtiliyor:
"Araplar, Avrupa’nın Filistin-İsrail çatışmasına daha adil yaklaştığına inandığı için onlara daha fazla güven duyuyor. Ancak İsrail’i bir anlaşmaya zorlayabilecek tek güç ise Amerika. Amerika-Avrupa ilişkilerinin geliştirilmesi ve Ortadoğu’da demokrasinin teşvik edilmesi birlikte yürütülebilir. İç içe geçmiş bu hedefler arasında somut bir bağlantı kurmak ise, dışişleri bakanı Rice’ı bekleyen en önemli görevlerden birisi."
Washington Post ise, 24 yıldır iktidarda olan Mısır devlet başkanı Hüsnü Mübarek’in, tek aday olarak katılacağı bir referandumla görev süresini altı yıl daha uzatma girişimini eleştiriyor. Gazete, İsrail-Filistin anlaşmazlığındaki arabuluculuk rolü nedeniyle Mübarek’in ülke içindeki anti demokratik uygulamalarının göz ardı edilmemesi gerektiği görüşüne yer veriyor:
"Bush yönetimi, siyasi özgürlükler ve çok partili şeffaf seçimler konusunda ısrar ederek Mübarek ve bölgedeki diğer diktatörlere karşı çıkmalıdır. Dünyanın baskı ve sömürü altındaki halkları için Amerika, yakın bir zamana kadar otomatik olarak özgürlük ve demokrasiyle özdeşleştiriliyordu. Ancak son dönemde Amerika’nın bu saygınlığı kısa vadeli yaklaşımların kurbanı oldu. Artık, bu saygınlığı yeniden kazanmanın zamanıdır."
Boston Globe, Başkan Bush’un Birliğin Durumu konuşmasındaki İran’la ilgili sözlerini mercek altına alıyor. Gazete, Bush’un dört yıl önce İran’ı Irak ve Kuzey Kore ile birlikte şer ekseni içinde saymasına rağmen, Çarşamba günü yaptığı konuşmada Tahran yönetimine ilişkin daha muğlak ifadeler kullandığını belirtiyor. Gazete, İngiltere, Fransa ve Almanya’nın, İran’la nükleer programından vazgeçmesi karşılığında bazı siyasi ve ekonomik ödünler vermeye dayalı bir pazarlık yürüttüğünü hatırlatıyor ve Bush yönetiminin de bu pazarlığın sonucuna göre zor bir tercihte bulunmak zorunda kalacağını yazıyor:
"Hem Avrupalılar hem de İranlılar, eğer bir anlaşma olacaksa bunun Amerika’yı da kapsaması gerektiğini konuşuyor. Çünkü, İran’ın istediği garantileri verebilecek, ekonomik yaptırımların kaldırılmasını ve İran’ın Dünya Ticaret Örgütü üyeliğini sağlayabilecek tek güç Amerika. Eğer Bush, anlaşmayı tercih ederse, bölgesel istikrara ve dünya barışına yönelik önemli bir tehdidi ortadan kaldırabilir, ama bunun bir bedeli var. Bush, Çarşamba günü İran halkına seslenerek, “Özgürlük için fedakarlık yapmaya hazırsanız Amerika sizin yanınızda olacaktır” demişti. Eğer Bush, nükleer silahlardan vazgeçmesi durumunda rejimi güçlendirecek bir anlaşmayı onaylarsa, bu sözler anlamını yitirecektir."
Washington Post, Gürcistan ve Ukrayna’daki demokratik dönüşümlerin ardından diğer eski Sovyet cumhuriyetlerindeki liderlerin muhaliflerine yönelik baskıları artırdığını kaydediyor. Bu liderlerin en büyük destekçisinin Rusya devlet başkanı olduğunu savunan gazete, Kazakistan ve Kırgızistan devlet başkanlarının Moskova’yla yakınlaşma politikalarını bu iddiasına kanıt olarak gösteriyor:
"Bazı Batılı yorumcular, Putin’in Ukrayna’da kendi gibi düşünen bir haydutu devlet başkanı yapma girişiminin başarısızlığının ardından akıllanmış olabileceğini söylüyor. Ancak öyle görünüyor ki, Putin’in çevresindekiler tek hatalarının Ukrayna’daki demokratik muhalefeti önceden engellememek olduğu sonucuna vardılar. Dünyaya özgürlük yayacağını vaat eden Başkan Bush’un bu işe Orta Asya’da başlayabilir, tabii Putin’i kızdırmaktan korkmazsa."