Başkan Bush, kendisi hakkında konuşurken, hep umulanın dışında işler yaptığını söyler. Varlıklı bir aileden gelen Başkan’ın büyükbabası Senatör, babası ise Amerika’nın 40. Başkanı’ydı. Bush, Harvard ve Yale gibi en iyi okullarda eğitim gördü. Ama hep ortalama bir öğrenci oldu ve iş yaşamının ilk yılları da başarısız geçti.
Bush'un siyasette yıldızının parlayacağına kimse ihtimal vermiyordu.Aslında hep küçük kardeşi, yani Florida Valisi Jeb Bush’un başarılı bir politikacı olacağı umulurdu ama George Bush, herkesi şaşırtarak bu alanda kardeşini geride bıraktı.
1990’larda Teksas beyzbol takımının sahibiyken Cumhuriyetçiler’den, Bush’a teklif geldi. Halka yakın ve azimli olan Bush’un büyük oy toplayacağı görüşü hakimdi. Ve bunda da haklı çıkıldı. 1994’te, George Walker Bush, dönemin Teksas Demokrat Valisi Ann Richards’ı seçimlerde yenilgiye uğratması büyük bir sürpriz oldu. Altı yıl sonra ise, Bush, bir zamanlar babasının işgal ettiği Oval Ofis’e talip oldu.
Ekonomik açıdan sıkıntısız geçen bir dönemde muhalif bir adayın seçimi kazanmasına ihtimal verilmiyordu. Bush’un bir zamanlar alkolik olduğunun ortaya çıkması da işleri iyice yokuşa sürüyordu.
Bush bu konudaki deneyimini anlatırken şunları söylüyor: “Birileri artık içki içmediğimi fark edip; neden içkiyi bıraktığımı sordu. Ben de çünkü ‘çok içiyordum’ dedim.
Kişisel zaafiyet, Bush’a, politik açıdan, zarar yerine yarar getirdi. Clinton döneminde çıkan skandallardan bunalan halk Bush’un alkol bağımlılığı konusundaki dürüstlüğüne prim verdi.
Beyaz Saray’ı yeniden eski onuruna kavuşturma sözü veren Bush, seçmenin dikkatini büyüyen ekonomiden uzaklaştırıp manevi değerlere yöneltti. Bush bu çizgisini daha ilk kampanyasında açıkça ortaya koymuş ve şu vaatte bulunmuştu: "Elimi İncil’in üzerine koyduğumda sadece yasalarımızı değil, seçildiğim makamın saygınlık ve itibarını da koruyacağıma ant içeceğim. Tanrı yardımcım olsun."
Bush, Amerikan tarihinin en tartışmalı seçimini, demokrat aday Al Gore’u az bir farkla geride bırakarak kazandı. Başkanlıktaki ilk yıllarında halktan aldığı destek azdı ve programları ise sıcak karşılanmıyordu. Ancak herşey 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra değişti.
Terörle mücadele, Bush’un yönetim hedefi haline geldi. Bush, Amerika’ya düzenlenen en büyük saldırılar sonrasında, İkiz Kuleler’den geride kalan metal yığınları arasında, yanındaki bir yardım görevlisinden aldığı megafonla yaptığı konuşmayla tüm Amerikan halkını arkasına aldı. Başkan bu konuşmasında, “Hepinizi duyuyorum. Tüm dünya duyuyor. Ve bu binaları yerle bir edenler de çok yakında duyacak sesimizi” diyordu.
Bush, saldırılardan kısa bir süre sonra, önce Afganistan’a ardından da Irak’a savaş açtı. Başkan başka bir seçeneği neden düşünmediğini şöyle açıklıyordu: Tehlike artarken, elimi kolumu bağlayıp oturmam. Tehlike giderek yakınlaştıkça sessiz kalamam.
Bazıları Bush’u katı ve uzlaşmaz diye eleştirirken bazıları ise inançlı ve verdiği kararlardan dönmeyen bir lider olarak övdü. Bush ise karakteri hakkında konuşurken hep doğduğu yer olan Teksas’tan örnekler vermeyi seçti: "Teksas’ın uçsuz bucaksız topraklarında ülkemin karakterini öğrendim. Dürüst, güçlü ve en az, gün doğuşu kadar da umut verici..."
Brookings Enstitüsü uzmanlarından Stephen Hess, Bush’un tarzının Teksas’ın vahşi doğasıyla, eyalet şirketlerinin özelliklerini yansıttığını söylüyor: "Bu daha çok sorumlulukların başkalarına dağıtılmasını, herkesin yaptığı işten sorumlu tutulmasını ve hedeflerin açık belirlenmesini gerektiren bir vizyonla ilgili."
Başkan Bush da bu vizyonunu önümüzdeki günlerde uygulamaya devam edecek. Babasının aksine ikinci kez başkanlığa seçilen Bush planlarını gerçekleştirmek için dört yıla daha sahip.