Hamas’ın 7 Ekim 2023’te İsrail’de sivilleri hedef alan saldırısı ve bunun üzerine İsrail’in Gazze Şeridi’ne askeri operasyon başlatmasının üzerinden tam bir yıl geçti.
Saldırların birinci yılında VOA Türkçe’nin görüşüne başvurduğu uzmanlar, İsrail’in İran’ın “vekil güçleri” olarak yorumlanan Hamas ile Hizbullah’ın lider kadrolarını öldürmesi ve Tahran yönetimini “zayıf” göstermesiyle son günlerde saldırılarını Lübnan’a doğru genişletmesiyle birlikte Ortadoğu’da tümüyle yeni bir döneme girildiğini ve bölgede çözüm seçeneğinden uzaklaşıldığını dile getiriyor.
Ortadoğu uzmanı Mehmet Akif Koç, İran uzmanı Arif Keskin ve Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) Levant Çalışmaları Koordinatörü Oytun Orhan, İran’ın sarsılan itibarını tamir etmek amacıyla savaş riskini göze alıp almayacağının, önümüzdeki yılı şekillendirecek önemli etkenlerden biri olduğunu söylüyor.
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan uzmanlara göre ikinci bir etken, ABD’de gelecek ay yapılacak başkanlık seçimi. Uzmanlara göre İsrail, Kamala Harris ve Donald Trump’ın başkanlık yarışı sonlandıktan sonra Ortadoğu’daki politikasını belirleyecek.
İsrail’in Hamas liderliği ardından Hizbullah’a saldırılarıyla İran’ın bölgedeki gücünü zayıflattığını belirten uzmanlar, yine de Ortadoğu coğrafyasında İran’ın, vekil güçleriyle Arap ülkelerini de tedirgin etme politikasını sürdüreceğini ve Filistin halkı açısından ise kısa sürede iyimser bir dönem olmayacağı görüşünde birleşiyor.
Filistin’in devlet olarak tanınmasına yaklaşıldı mı, uzaklaşıldı mı?
ORSAM uzmanı Oytun Orhan, Hamas’ın 7 Ekim saldırısı gerekçesiyle başlattığı askeri saldırılarını aralıksız sürdürmesi nedeniyle İsrail’in artık uluslararası kamuoyu desteğini ciddi ölçüde kaybettiğini ve bunun da Filistin’in devlet olarak tanınması ihtimalini arttırdığını söyledi.
Ancak Orhan’a göre Batı Şeria’nın istikrarsızlaşmasıyla ve Lübnan’da hem Hizbullah’ın hem de toplumun Filistin’e verdiği desteğin artmasıyla, bölgede gelecek dönemde geniş çaplı çatışma riski ortaya çıktı.
Gazze’de yeniden istikrar sağlanmadığı sürece de İsrail’in Filistin halkına ve bölgedeki halklara ağır kayıplar verdirme politikası izlemeye devam edebileceğini belirten Orhan, “İsrail’in tutumunu sürdürmesi durumunda bunun hem uluslararası hukuk açısından hem insani kriz açısından son derece olumsuz sonuçları olacaktır ve İsrail-Filistin sorunu çok daha çözülemez bir aşamaya doğru gidecektir. Öte yandan Batı ülkelerinde daha farklı sesler, daha dengeli eğilimler, İsrail'i daha fazla eleştirerek Filistin'in devlet olarak tanıyan eğilimler giderek güçleniyor. Kamuoylarında her ne kadar 7 Ekim saldırısına dönük bir tepki olsa da İsrail’in verdiği orantısız yanıta karşılık da ciddi bir tepki oluştu” dedi.
Orhan: "Mevcut tablo, çatışmanın en azından Amerikan seçimleri sonrasına kadar devam edeceğini ortaya koyuyor"
Orhan, örneğin Türkiye’nin İsrail’e karşı çok açık karşı tavır almasına rağmen Arap ülkeleri arasında Filistin meselesine bütüncül bir bakış olmamasına dikkat çekti.
Oytun Orhan, “Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi ülkelerin bu işe çok fazla bulaşmadığı, hatta İsrail'le normalleşme sürecini geliştirerek sürdürdüklerini gördük. Suudi Arabistan gibi ülkelerin daha eleştirel bir tutum almakla birlikte somut anlamda İsrail'le normalleşmeyi riske edecek girişimlerden kaçındıklarına şahit olduk. Dolayısıyla bölgesel duruş açısından da İsrail-Filistin sorununun çözümü ya da en azından ateşkese varılması konusunda iyimser bir tablo ortaya çıkmış değil. En azından Türkiye-Mısır-Katar’ın arabuluculuğuyla rehine takasları, insani yardımlar ulaştırılması gibi konularda bazı adımlar atılabildi. Bunlar umut verici. Ama mevcut tablo askeri çatışmanın en azından Amerikan seçimleri sonrasına kadar devam edeceğini ortaya koyuyor. Siyasi ve kalıcı çözüm için eskisinden daha zorlu bir durumdayız, 7 Ekim öncesine göre” diye ekledi.
Ortadoğu’daki mevcut çözümsüzlüğü ABD seçim sonucu değiştirebilir mi?
Uzman Mehmet Akif Koç da, “1948'ten uzaklaşılan her bir yıl, her bir ay, her bir hafta, her bir gün bağımsız bir Filistin devleti imkanının ortadan kalktığını, zayıfladığını, iyice güç kaybettiğini düşünüyorum” ifadesiyle 7 Ekim’in yıldönümündeki son tabloyu yorumladı.
Mehmet Akif Koç, “Adı Filistin Ulusal Otoritesi yönetimi olan bir yapı var. Fakat bu yapı bağımsız bir ülke değil. Çünkü bir ülkesel bütünlüğü yok. Toprakları arasındaki geçiş bile İsrail'in kontrol noktalarına bağlı. Nüfus çok büyük oranda Filistin'de, Arap nüfusu çok büyük oranda kamplarda ve Filistin'in dışında yaşıyor. Filistin içerisinde bile yerlerinden edinmiş haldeler. Gazze'nin içinde bile, Batı Şeriatı bile böyle. Dolayısıyla hem ülkesel muttasıl (bitişik) kara ülkesi hem homojen bir nüfus hem de kurumsal kapasite yeterliliği açısından bir Filistin devletinin imkanının tarihteki en zayıf noktalarından birinde olduğunu düşünüyorum. 2024 Ekim ayının başı itibariyle çektiğimiz enstantane bu” diye konuştu.
İsrail’in uluslararası toplumda sürekli yalnızlaştığını da söyleyen Koç, “Mevcut tablo olumsuz olsa da, Amerikan seçimlerinde Kamala Harris kazanacak olursa, Netanyahu'nun bu kadar ileri adımlar atması daha zor olabilecektir. Her ne kadar Harris’in, Barack Obama kadar bölgeye ilgisi ve bilgisi yoksa da onun döneminde İsrail'in bu kadar kontrolsüz, ileri adımlar atmakta zorlanacağını düşünüyorum. ‘Atamaz’ demiyorum ama atmakta zorlanacağını düşünüyorum. Dolayısıyla mevcut durumdaki enstantane ile alakalı daha uzun erimli yorumlara varmak için Amerikan seçimleri önemli” diye vurguladı.
Keskin: “Filistin meselesinde süreci belirleyen şey Lübnan'a ve İran-İsrail ilişkilerine kaymış durumda”
Uzman Arif Keskin ise, Filistin meselesinin barışçı bir yolla çözülmesinin mümkün görünmediğini ifade ederek, şunları söyledi:
“Özellikle de İsrail'in Hizbullah'la girdiği çatışma, Hasan Nasrallah’ın ölümü ve İran'la yaşadığı gerginlik, Gazze'deki ateşkes veya çözüm sürecini olumsuz etkileyeceği çok açık ve bunun da somut örneklerini yaşıyoruz. Kriz ve çatışma artık Lübnan'a sıçramış olduğu için İran ile İsrail arasında tırmanan gerginliğin en önemli sonuçlarının biri Filistin meselesinin çözümsüzleşmesi.
Keskin, “Yani Filistin meselesinde süreci belirleyen şey Lübnan'a ve İran-İsrail ilişkilerine kaymış durumda. Özellikle de İran’ın yanıtına ve İsrail'in nasıl karşılık vereceğine bağlı olarak Ortadoğu’da farklı bir sürece girilmesi ihtimali var. İran’ın vekil güçleri yerine doğrudan savaşa girmesi riskiyle Ortadoğu’da çatışmanın ve istikrarsızlığın yayılması gibi potansiyel gelişmeler görünüyor” diye konuştu.
İsrail İran’ı zayıflatıyor mu, yoksa Ortadoğu’yu bölgesel savaşa mı sürüklüyor?
Uzmanlar, İsrail’in 7 Ekim’in yıldönümünde Hamas’ın ardından özellikle Hizbullah’ın yönetici kadrolarında epeyce can kaybına yol açmasıyla birlikte Ortadoğu bölgesinde İran’ın vekil güçlerinde “zafiyet” görüntüsü ortaya çıktığında fikir birliğinde.
ORSAM uzmanı Oytun Orhan, İsrail’e yanıt vermesiyle İran’ın hem vekil güçlerini halen sahada etkili kullanmaya devam edeceğini hem de Kızıldeniz, Irak ve Suriye’de farklı cephelerde halen gücü olduğunu ortaya koymaya çalıştığını söyledi.
İran’ın son aylarda peş peşe itibarını sarsacak saldırılara maruz kaldığını anımsatan Orhan, “Kızıldeniz'de Husiler’in ticaret gemilerine yaptığı saldırılar düşünüldüğünde, Irak'ta, Suriye'de kazandığı etkiyi yine İsrail'i daha farklı cephelerden baskı altına almak için kullanabileceğini gösterdiğinde, Amerikan varlığı üzerindeki baskıyı artırabileceğini ortaya koydu. Hizbullah'ın kayıplarına rağmen, hemen İsrail'in kuzeyinde, İran'ın bir uzantısı olarak İsrail üzerinde kalıcı bir tehdit olabileceğini gösterdi. Bütün bu aktörleri birbirleriyle koordineli bir şekilde seferber edebildiğini de göstermiş oldu. Ve en önemlisi tabii ilk kez kendi savunma ve güvenlik doktrininin de dışına çıkarak İsrail'i doğrudan hedef alabileceğini gösterdi. Kendi topraklarından doğrudan İsrail topraklarına dönük iki kere saldırı gerçekleştirdi. Bunlar İsrail’in çok büyük askeri kayıplar vermesine yol açmasa da verdiği mesaj açısından, İran'ın bu iradeye sahip olduğunu göstermesi açısından önemliydi. Dolayısıyla İran büyük bir baskı altında İsrail’in savaşı bölgeye yayması riskiyle yüzleşiyor, itibarını sarsacak eylemlere maruz kalıyor ve Amerika’yla da karşı karşıya gelme riskini yaşıyor. Öte yandan İran’ın içinde zaten bütünlüğü olmadığı biliniyor” değerlendirmesinde bulundu.
Uzman Arif Keskin, İran’ın İsrail’e doğrudan yanıt verme ihtiyacı duymasını ve vekil güçlerindeki zayıflamayı Ortadoğu’da yeni bir sayfa olarak yorumladı.
Keskin, “İran'ın doğrudan müdahaleye girmesi ve vekil güçlerin belli bir derecede etkisizleşmesi yani bölgede yeni bir olgu, sayfa anlamına geliyor. İran'ın vekil güçleri, Araplar’la olan ilişkilerini ve Araplar’ın kendi aralarındaki ilişkilerini ciddi bir biçimde etkiliyordu. Çünkü İran, Araplar açısından başat güvenlik tehdidi olarak algılanıyordu ve bunun en önemli nedenlerinden biri İran'ın vekil güçleriydi. Şimdi İran'ın Avrupa'yla ve Amerika'yla olan ilişkilerini de etkileyeceğini söylemek mümkün. Özellikle de nükleer anlaşma dahil olmak üzere. Artık İran’ın böyle bir anlaşma müzakeresine başlasa dahi sonuç alması da çok zor gözüküyor. Bu da İran'ın ekonomisi ve Batı ile olan ilişkilerini etkileyecek görünüyor” dedi.
İran’ın “vekil güçler” politikasındaki zayıflamayla ülke içindeki istikrarda da bozulma olabileceğini anlatan Keskin, “Bu dönem aslında İran’ın Ortadoğu siyaseti ve ayrıca Araplarla olan ilişkileri, Arapların kendi aralarındaki ilişkiler, Suriye'nin kaderi ve geleceği Irak'ın kaderi ve geleceği ile bu bağlamda Şii-Sünni ayrışması gibi başlıklarda değişiklikleri bekleyebiliriz. Ayrıca bu süreçte direniş ekseni varlığı da Ortadoğu’da nasıl bir etkinlik üretecek bağlamında da İsrail’in geleceğinde de yeni bir döneme girdiğimizi söyleyebiliriz” diye konuştu.
Uzman Mehmet Akif Koç da, İsrail’in Filistin ve Lübnan’daki operasyonları nedeniyle, İran’ın bu ülkelerdeki saha kontrolünde zayıflama olsa da varlığını devam ettireceğini söyledi.
İran’ın Suriye’deki rejimle yakın ilişkisini de koruduğunu söyleyen Koç, İsrail’in son suikastlerle İran’ın sahadaki kontrolünü zayıflatmaya çalışsa da saha kontrolü stratejisini zayıflatamayacağı görüşünde. Koç, “Çünkü 1979'dan beri İran’ın stratejisi bu. Bazen burada geri çekilmeler, bazen de ilerlemeler olabiliyor bu etki sahası açısından. Ama İran’ın ben çok geriye düşeceği kanaatinde değilim” yorumunu paylaştı.
Forum