Türkiye’de her yıl 10 Ocak’ta “Çalışan Gazeteciler Günü” kutlanıyor.
Aslında 10 Ocak, gazetecilerin, özlük haklarına karşı çıkan gazete patronlarıyla giriştikleri mücadelenin başlangıç günü.
10 Ocak 1961’de hazırlanan “Basın Kanunu”nda gazetecilere sendika imkanı da sağlayan haklar verilmesi karşısında aralarında Cumhuriyet, Hürriyet, Akşam ve Milliyet’in de yer aldığı gazete patronları, gazetelerini üç gün boyunca yayınlamama kararı alır.
İstanbul Gazeteciler Sendikası’nın buna yanıtı, “Gazete” adlı bir gazete çıkarmak olunca, gazete patronları dört gün sonra geri adım atar.
1962 ile 1969 arasında “Basın Bayramı” sonrasında ise “Çalışan Gazeteciler Günü” olarak kutlanan 10 Ocak neredeyse on yıldır gazeteciler tarafından bir kutlama günü olarak değil de, mücadele günü olarak görülüyor.
Gökhan Durmuş: “Her on gazeteciden dördü, beşi işsiz”
Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Gökhan Durmuş, gazetecilerin yalnız yargı kıskacı altında değil, işsizlik baskısı altında da zor günler yaşadığını, bu nedenle de kutlamanın mümkün olmadığını söylüyor.
VOA Türkçe’nin konuştuğu Durmuş, “Neden böyle diyoruz? Birincisi, Türkiye'de basın özgürlüğüne yönelik saldırıların bir neticesi olarak cezaevleri gazetecilerle dolduruluyor. Bugün 43 tane meslektaşımız Türkiye'nin çeşitli cezaevlerinde özgürlüklerinden mahrum bir şekilde hayatlarını sürdürüyorlar. Bir diğer nokta; güvencesiz yani sendikasız çalışma, sektörün neredeyse tamamına sirayet etmiş durumda. Çalışabilen gazetecilerin dahi mutlu olmadığı bir çalışma ortamı söz konusu. Her on gazeteciden dördü, beşi işsiz. Bu Türkiye ortalamasının neredeyse iki katı. Çalışan 60 bin gazetecinin de sadece 23 bini Basın İş Kanunu’na tabi” dedi.
Faruk Eren: “İktidarın sevmediği çalışan gazeteciler asgari ücret düzeyinde maaş alıyor”
Enflasyon ve devam eden hayat pahalılığının en çok etkilediği kesimlerden biri medya sektörü oldu.
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan DİSK Basın İş Genel Başkanı Faruk Eren, “Türkiye'de büyük bir ekonomik kriz ve ağır bir enflasyon yaşanıyor. Ücretler sürekli eriyor. Tabii ki bir de iktidar sübvansiyonunda olmayan, iktidarın sevmediği bir medya var. Bunların ekonomik olanakları çok sınırlı ve buralarda çalışan meslektaşlarımız asgari ücret düzeyinde genelde maaş alıyorlar. Hatta bazı yerlerde ne yazık ki asgari ücretin altında maaş alanlar bile var. Alternatif medya dediğimiz medyanın ekonomik gücü çok zayıf. Oralarda çalışan gazeteciler daha ciddi bir ekonomik sorun yaşıyor” diyor.
“Gazetecilik büyük bir yargı baskısı altında”
Eren’e göre, gazetecilerin karşı karşıya kaldığı en büyük sorun özellikle kamuoyunda “dezenformasyon yasası” olarak bilinen, gazeteci örgütlerinin ise “sansür yasası” olarak tanımladığı düzenleme.
“Türkiye'de gazetecilik, tarihinde herhalde en dip noktasında. Basın ve ifade özgürlüğü neredeyse yok edilmek üzere. Halen cezaevlerinde 60'a yakın gazeteci tutuluyor. Bunların bir kısmı hakkında iddianameler bile düzenlenmedi. Aylardır tutuklular. Onun dışında inanılmaz sayıda dava var. Gazetecilere yaptıkları haberlerden değil, geçmiş tarihli sosyal medya paylaşımlardan bile davalar açılabiliyor. Büyük bir yargı baskısı altında gazetecilik. Bunun yanı sıra Basın İlan Kurumu, RTÜK gibi kurumlarla televizyonlara ve gazetecilere ekonomik baskı uygulanıyor. Esas vahimi de geçtiğimiz yıl çıkan, bizim sansür yasası dediğimiz, iktidarın dezenformasyon yasası dediği bir yasa var. Bu yasayla da internet siteleri denetim altına alınacak artık. Türkiye'de gazetecilik anlamında vahim bir durum yaşanıyor.”
“Gazeteciler, ‘bugün eve ekmek götürebilecek miyim?’ derdinde”
Peki bu koşullar altında gazeteci örgütleri gazetecilikte çıkışı nerede görüyor?
TGS Başkanı Gökhan Durmuş, geçtiğimiz yıl yüzde 9’a inen sendikalı gazeteci oranının bu yıl yüzde 12’ye yükselmesinin umut verici olduğunu belirtiyor.
Durmuş, “1961 yılında çıkarılan ve bugün kutlamadığı Çalışan Gazeteciler Günü’ne neden olan 212 sayılı özel kanununun nedeni aslında haberi korumak. Ama çoğunluk bu kanuna tabii değil. Bu nedenle yan hakları yok. Patron ve hükümet gazetecinin kalemi üzerinde baskı kurmasın ve kamuya doğru bilgiyi aktarabilsin mantığıyla yapılmış. Gazeteciler, bugün evin kirasını ödeyebilecek miyim? Eve ekmek götürebilecek miyim? Bu ay hangi faturayı yatırmasam derdine düşmüş durumdalar. O nedenle gazeteciler çıkış yolunu sendikada bulmaya çalışıyorlar” dedi.
Kılıçdaroğlu: “Onurlu bir gazeteci kalemini satmaz”
Çalışan Gazeteciler Günü, bugün siyasetçilerin de gündemindeydi.
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin Meclis grup toplantısında yaptığı konuşmada gazetecileri kutlarken, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bu konuyla ilgili daha geniş bir değerlendirmede bulundu.
Kılıçdaroğlu, “Öncelikle kalemini satmayan, haber peşinde koşan, öğrendiği haberi doğrulatan, sonra bunu haberleştiren namuslu bütün gazetecilere hepimizin şükran borcu var. Onurlu bir gazeteci asla kalemini satmaz. Bir baskıyla karşılaştığında da çekinmez ve ürkmez. Televizyonlara çıkıp AK Parti adına konuşan, kalemini satan, düşüncesini satan, aklını saraya kiralayan sözde gazetecileri de biliyoruz. Bu ülkeye demokrasi geldiğinde onlar televizyona çıkamayacaktır. Evrensel'e, Yeni Asya gazetesine ilan verilmiyor. Hiç kimse endişe etmesin, bu ülkeye gerçek anlamda demokrasiyi ya getireceğiz ya getireceğiz” diye konuştu.