Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman Türkiye’ye geliyor. Veliaht prens bugün, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la görüşecek.
Ziyaret öncesi Riyad’dan Türkiye’ye seyahat kısıtlamasının kalktığı haberi geldi. Cemal Kaşıkçı dosyasının Suudi Arabistan’a gönderilmesi kararına itiraz şerhi düşen İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi hakimi Nimet Demir de dün yayınlanan Hakimler Savcılar Kurulu, Adli ve İdari Yargı 2022 yılı Kararnamesi ile Kahramanmaraş’a tayin edildi.
Arap Baharı sonrası Katar’a yönelik Suudi ambargosu nedeniyle gerileyen, gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesiyle gerginleşen Ankara-Riyad ilişkileri, bu ziyaretle yeniden normalleşebilir mi? Bu karşılıklı ‘‘iyi niyet’’ adımları Türkiye’nin artık sır olmayan ekonomik beklentilerine Suudi Arabistan’ın yeşil ışık yakmasının öncü işaretleri olabilir mi?
Kuneralp: ‘‘Batılılar petrol istiyor, Türkiye para ve yatırım’’
İsveç ve Güney Kore’de büyükelçilik yapan, Dışişleri Bakanlığı’nda Siyaset Planlama Genel Müdürlüğü ve Ekonomik İşlerden Sorumlu Müsteşar Yardımcılığı görevleri üstlenen Selim Kuneralp, yalnız Türkiye’nin değil başta ABD ve İngiltere’nin de Suudi Arabistan’dan beklentileri olduğunu; ancak Riyad yönetiminin bu talepleri karşılamak konusunda çok istekli olmadığını söyledi.
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Selim Kuneralp, ‘‘Suudi Arabistan sadece bizim için değil bütün dünya için çok önemli bir ülke. Dünyanın en büyük petrol üreticilerinden, en zengin ülkelerinden bir tanesi. Ukrayna savaşı başladıktan ve dünya petrol piyasası allak bullak olduktan sonra kıymete bindi. Sadece Türkiye değil mesela İngiltere Başbakanı Boris Johnson hemen savaşın ilk günlerinde Suudi Arabistan’a gitti; petrol üretimini arttırmasını istedi. Seçildikten sonra ‘benim muhatabım babası Kral Selman’dır’ diyen Biden da Ukrayna savaşı sonrası tutumunu yumuşatmak zorunda kaldı. Batılılar petrol istiyor, Türkiye para ve yatırım istiyor. Ticaretin normalleşmesini istiyor. Turizmin normalleştirilmesini istiyor. Halbuki Kaşıkçı olayından sonra Suudi Arabistan ihracatı sıfırlandı. Müteahhit işleri durdu. Türkiye hem bu işlerin açılmasını hem taze para gelmesini bekliyor. Şimdiye kadar Prens Muhammed kendi ayağına gelen ziyaretçilere, Johnson da dahil, beklediklerini vermedi. Petrol üretimini bir miktar arttırdı ama bu Rusya’ya uygulanmaya başlanan ambargoları telafi edecek miktarda değil’’ dedi.
Türk medyası, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 29 Nisan’da gerçekleştirdiği Suudi Arabistan ziyaretinde ana talebin iki ülke arasında ‘swap’ anlaşması imzalamak olduğunu yazmıştı. Ancak o görüşmede anlaşmayı imzalamak mümkün olmadı. Bu resmi ziyarette Türkiye’nin istediğini alıp alamayacağı, akıllardaki bir başka soru işareti.
‘‘Türkiye’nin Suudi Arabistan’dan beklentileri çok fazla, Suudi Arabistan’ın o kadar değil, anlaşmak zor’’
Selim Kuneralp, her ne kadar Türkiye Kaşıkçı cinayeti sonrası izlediği güçlü siyaseti uzun süre önce terk etmiş olsa da Prens Muhammed bin Selman’ın Ankara’nın o süreçteki tutumunu hala unutmamış olabileceğini belirtti.
Emekli büyükelçi, ‘‘Prens Muhammed bin Selman o kadar laflar işitti ki Türkiye’den biraz bizim burnumuzu sürtmeye çalışıyor diye görüyorum. Cumhurbaşkanı Erdoğan için de çok ağır bir tecrübe bu. Hem Riyad’a yaptığı ziyaret hem önümüzdeki günlerde Prens’in Türkiye yapacağı ziyaret. Hoşlandığı bir tecrübe olduğunu zannetmiyorum ama o da bunları yapıyor. Suudi Arabistan’la yakınlaşma teşebbüsünün artmasında ekonomik nedenler var. Para lazım. Ödemeler dengesi durumunu biliyorsunuz, Merkez Bankası rezervlerinin eksi bilmem kaç milyara geldiğini biliyorsunuz. Türkiye’nin böyle bir ihtiyacı var. Swap anlaşmaları, şunlar bunlar. Erdoğan’ın Riyad’a yaptığı ziyaret o sıralarda gündeme geldi. Somut bir sonuç alınmadı; şimdi tekrar gündeme gelecektir. Suudi Arabistan’ın Türkiye’den büyük beklentisi olduğu kanaatinde değilim. Türkiye’nin Suudi Arabistan’dan beklentileri çok fazla. 40 yıldan fazla diplomasi tecrübelerimin öğrettiği bir şey varsa o da çok fazla beklenti varsa, böyle bir durumda dengeye ulaşmak zordur. Siz çok fazla bir şey istiyorsunuz, ben çok fazla bir şey istemiyorum. Anlaşmak biraz zor bu şartlar altında’’ diye konuştu.
Kral Selman’ın ağır hasta olduğu biliniyor. Kendinden önceki Veliaht Prens Muhammed bin Nayef’i 2017’de devreden çıkarıp o makama gelen Prens Muhammed bin Selman, bir önceki ABD Başkanı Donald Trump’ın Suudi Arabistan’a gerçekleştirdiği ziyarette olduğu konuma dönmek istiyor. Bunun için de Cemal Kaşıkçı cinayetinin neden olduğu ‘‘kanlı sicili’’ silmek ya da Selim Kuneralp’in deyimiyle bu konuyu gömmek istiyor.
Mithat Rende: ‘‘Türkiye ekonomik olarak güç durumda, Kaşıkçı davasının transfer edilmesi önemli bir ödün’’
Türkiye’nin eski Katar Büyükelçisi Mithat Rende, rüzgarın Suudi Arabistan Veliaht Prensi’nin lehine estiği kanaatinde.
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Rende, ‘‘Biden, Kaşıkçı cinayeti sonrası ‘parya devletine çevireceğim’ gibi bir açıklama yaptı. Şimdi bavullarını yapıyor, ziyaret edecek. Yediği baskı nedeniyle ‘Gideceğim ama Muhammed bin Selman’ı görmeyeceğim Kral ile görüşeceğim’ diyor ama Suudi Arabistan’ı kimin yönettiği açık. Kendisi belki görüşmeyecek ama kendi ekibi işleri yönetmek ve sonuç almak için MBS ile temaslarını sürdürecek. Orada bir kamu diplomasi yönetiliyor. Türkiye, ekonomik açıdan fevkalade güç durumda. Batı’dan da destek gelmeyince bir şekilde gözünü Ortadoğu’ya yöneltti; oraya odaklandı. Türkiye’nin ekonomik zorluklar içinde olması, bu normalizasyon sürecini hızlandırdı. Kaşıkçı davasının transfer edilmesi önemli bir ödündür ama Suudi Arabistan’ın bu işi yavaştan aldığı haberleri geliyor’’ dedi.
‘‘Bir güven bunalımı söz konusu, giderilmesi için zamana ihtiyaç var’’
Rende, birçok siyasi analistin üzerinde birleştiği gibi Kaşıkçı dosyasının Suudi Arabistan’a iade edilmesini ödün olarak nitelese de Muhammed bin Selman’ın Türkiye’nin 2018 ve 2019’da sürdüğü kararlı tutumu kolayca hazmetmesinin kolay olmayacağını da kaydetti.
Emekli Katar Büyükelçisi, ‘‘Türkiye’nin Kaşıkçı meselesine sahip çıkması, toplanan bilgileri medyayla ve diğer devletlerle paylaşılması Suudi Arabistan’ın beklemediği gelişmelerdi. Körfez ülkelerinde ama özellikle Suudi Arabistan’da böyle bir psikolojik yapıyı incelediğinizde şunu görürsünüz. Orada ani ve hızlı zenginliğin, kolay zenginleşmenin yarattığı kendini fevkalade muktedir görme hali söz konusu. ‘Ben yaparım bir şey olmaz; en çok güçlüyüm ve zenginim bir şey olmaz’ Bu muktedirlik hali kibir de yaratıyor. Ardından Suudi Arabistan cezalandırmak için Türk mallarına ambargo koydu. Türk mallarının satışını azalttı. İhracat yüzde 98 oranında düştü. Türk şirketlerinin ihalelere katılması engellendi. Türkiye ise ekonomik olarak çok ciddi bir sıkıntı içinde ilişkilerini iyileştirme kararı aldı ama burada bir güven bunalımı söz konusu. Giderilmesi için zamana ihtiyaç var’’ diye konuştu.
‘‘Suudi Arabistan’ın Türkiye ile İran arasındaki ilişkiyi bozmak için bedel ödemesi gerekmiyor’’
Suudi Arabistan’ın bölge siyasetinde en büyük rekabet içinde olduğu ülke İran. Suudi Arabistan ile ilişkilerinde Türkiye’nin Doğu komşuyla bağları da önemli faktörlerden biri. Selim Kuneralp, Türkiye’nin son dönemde Suriye sahasında İran’la daha fazla ayrışmasının, Muhammed bin Selman’la görüşmesinde Erdoğan’ın elindeki güçlü bir kozu kaybetmesine yol açtığını söyledi.
Kuneralp, ‘‘İran karşıtlığı Türkiye için Suudi Arabistan için kıymetliydi ama İran ile ilişkilerimiz bozuluyor. Irak ve Suriye’deki süreçlerden dolayı. Suudi Arabistan’ın Türkiye ile İran arasındaki ilişkiyi bozmak için, Türkiye’ye bedel ödemesi gerekmiyor. Kendi kendine bozuluyor’’ yorumunda bulundu.
‘‘Suudi Arabistan’ın enerji altyapı korunaklı değil, işbirliğine ihtiyaçları var’’
Mithat Rende ise hem Türkiye’nin hala İran’la ilişkilerinin görece stabil olduğunu düşünüyor hem de Yemen savaşı sırasında Husiler’in Suudi Arabistan’a gerçekleştirdiği insansız hava aracu saldırılarının Riyad’ı Ankara ile ilişkilerini bir daha gözden geçirmesinin önünü açtığı kanısında.
Rende, ‘‘Suudi Arabistan’ın gözüyle Körfez’e baktığınızda çok ciddi tehdit var. O da İran. Irak ve Türkiye de İran’la ‘core deal’ dediğimiz nihayet iyi ilişkiler içinde olmaya çalışıyor. Özellikle de Katar, Suudi Arabistan ile İran arasında kendisini sandviçlenmiş olarak görüyor. Ta Arap Baharı’na kadar uzanan Katar ve Türkiye’nin Müslüman Kardeşleri ve o şürekayı desteklediği yönündeki Suudi Arabistan’ın iddiaları, ilişkileri gerdi. 17 Haziran 2017’de Suudi Arabistan ve müttefiklerinin Katar’a yönelik ablukası, ambargosu başladı. Türkiye, Katar’ı destekledi adeta ‘arkadaşıma dokunma’ dedi. Bu da ilişkileri gerdi. Ancak şunu akılda tutmak lazım. İran’ın desteklediği iddia edilen Husiler’in petrol işleme tesislerini birkaç drone ve füzeyle nasıl yerle bir ettiğini gördük. Bir gecede Suudi Arabistan’ın petrol üretiminin yarısının devre dışı kaldığını akılda tutmak lazım. Suudi Arabistan’ın petrol, enerji altyapısı da sanıldığı kadar korunaklı değil. Böyle de zaafları var. Onların da işbirliğine ihtiyaçları var. Her iki tarafın işbirliğine ihtiyacı var’’ diye konuştu.