ABD Başkanı Joe Biden ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasında gelecek hafta NATO zirvesi sırasında yapılacak ikili görüşme öncesinde ilişkilerin durumu ve görüşmeden beklentiler, Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı Washington Ofisi’nin (SETA DC) düzenlediği çevrimiçi panelde tartışıldı.
Panelde Amerikan düşünce kuruluşu Heritage Vakfı’ndan dış politika uzmanı Luke Coffey ve SETA Dış Politika Araştırmaları Direktörü Muhittin Ataman, Türk-Amerikan ilişkileriyle ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Coffey, zirvenin, ilk kez Afganistan savaşı yerine çekilme sonrası stratejinin ele alınacak olması, pandemiden bu yana ilk zirve olması, en son 2010’da yayınlanan stratejik konseptin yeni versiyonuna ilişkin yürütülen çalışmalar ve Biden’ın başkan olduktan sonraki ilk zirvesi olması gibi nedenlerden dolayı özellikle önem taşıdığına dikkati çekti.
Muhittin Ataman da, zirvenin özellikle Türkiye ve ABD arasında olmak üzere İttifak üyesi ülkeler arasındaki çatlakları onarmak için fırsat sağlayacağını umduğunu belirtti. Ataman, hem Washington’da hem Brüksel’de birçok kesimin Türkiye ile diğer NATO üyeleri arasındaki ilişkilerde normale dönülmesini tartıştığını ifade ederek, “Dolayısıyla NATO üyeleri arasında giderek artan karşılıklı bağımlılığın, tüm tarafları bu konuda kafa yormaya iteceğini düşünüyorum” dedi.
Ataman, zirvede Doğu Akdeniz konusunun da gündeme gelmesini beklediğini belirtti.
“Öncelikle karşılıklı güveni arttıracak adımlar atılmalı”
Biden-Erdoğan görüşmesinden beklentilerle ilgili bir soruyu yanıtlayan Luke Coffey, öncelikle bu görüşmenin başarılı olması için iki tarafın söylemlerindeki tansiyonun biraz düşürülmesi gerektiğini söyledi. İlişkilerdeki sorunların bazılarının birbirinden ayrı tutulmasına çalışmak gerektiğini kaydeden Coffey, ilişkileri bir yandan S-400, F-35, YPG ve Fethullah Gülen’in durumu gibi meseleler meşgul ederken, diğer yandan askeri, istihbarat işbirliği gibi alanlarda, NATO, Afganistan gibi konularda teknik düzeyde temasların devam ettiğine değindi.
Coffey, iki ülkenin de son yıllarda yaşanan gelişmelerin etkisiyle zarar gören karşılıklı güveni onarmak için çaba göstermesi gerektiğinin altını çizerken, bunun için de Ukrayna, Afganistan gibi ortak çıkarların olduğu alanlara odaklanılabileceğini söyledi, Türkiye’nin Kabil Uluslararası Havalimanı’nın idaresiyle ilgili yardım teklifini örnek verdi. Coffey, iki ülkenin NATO’nun genişlemesi ve stratejik konsepti şekillendirmede de birlikte çalışabileceğini, ayrıca Türkiye’nin ABD’den sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ithalatının artması, Rusya ve İran’dan alınan doğalgazın azaltılmasıyla enerji konularının da iki ülke işbirliği alanlarından biri olabileceğini dile getirdi.
Luke Coffey, sorunların bir anda çözülmesini beklemediğini ancak karşılıklı güveni arttırarak ve söylemlerdeki tansiyonu düşürerek bu yolda önemli bir adım atılmış olacağını vurguladı.
“Biden-Erdoğan görüşmesi ilişkileri çalkantıdan kurtarmak için fırsat olabilir”
Muhittin Ataman da, Erdoğan-Biden görüşmesinin, iki liderin, ikili ilişkileri son 10 yılda içine girdiği çalkantıdan kurtaracak bir yol üzerinde anlaşması için platform sağlayabileceğini söyledi.
Türkiye’nin Biden yönetiminden, sorunlara rağmen ilişkileri onarma yolunda bir çaba ortaya koyması beklentisinin olduğunu ifade eden Ataman, şu anda atılacak en önemli adımın, iki taraf arasındaki güvensizliği ortadan kaldırmak, bir şekilde güveni yeniden inşa etmek ve ilişkileri saran negatif atmosferi değiştirmek olduğunu vurguladı. Ataman, iki ülkenin de NATO’nun geleceği ve İttifak’ın güçlendirilmesine büyük önem verdiğine dikkati çekerek, sırf bu konu üzerindeki tartışmaların da olumlu bir başlangıç yapmaya kaktı sağlayacağı görüşünü dile getirdi.
Muhittin Ataman, Biden-Erdoğan görüşmesinde oluşacak atmosferin Türkiye’nin sadece ABD değil AB üyeleriyle ilişkilerinin de tonunu belirleyeceği değerlendirmesinde bulundu.
S-400 krizi nasıl çözülecek?
Türkiye’nin Rusya’dan S-400 füze savunma sistemi satın alımının ilişkilerde yarattığı krizin nasıl aşılacağı konusundaki bir soru üzerine de Heritage Vakfı uzmanı Luke Coffey, bu sorunun bir şekilde çözüleceğini ancak bunun için iki tarafın da yaratıcılık ve esneklik ortaya koyması gerektiğini belirtti. Coffey, hem ABD hem Türkiye’nin bu konuda birbirlerinin düşünceleri ve kaygılarını daha iyi anlamasının özellikle önem taşıdığını vurguladı. S-400 sorununun nasıl çözüleceği konusunda farklı çevrelerce çeşitli fikirlerin ortaya konduğuna dikkati çeken Coffey, Türkiye’nin bu sistemi Azerbaycan’a, örneğin Nahçivan’a gönderebileceği fikrini ortaya attı. Bu adımın ilk başta eğitim tatbikatı gerekçesiyle atılabileceğini ve sistemin daha sonra da orada kalabileceğini söyleyen Coffey, ABD’nin da karşılığında Türkiye’ye Patriot tedariki konusunda güvence verebileceğini kaydetti.
“ABD açısından S-400 meselesi teknik olmaktan çok siyasi”
Muhittin Ataman ise, S-400 meselesinin ABD açısından teknik olmaktan ziyade daha çok siyasi bir konu olduğu görüşünü dile getirdi. S-400 krizinin ilişkilerde artan gerilimin nedeni mi sonucu mu olduğunun uzun süredir tartışıldığına dikkati çeken Ataman, “Amerikan tarafı açısından bu bir neden, Türkiye tarafı açısından ise bu bir sonuç” dedi.
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in de S-400’ün İttifak için büyük bir teknik sorun yaratmayacağını birçok kez ifade ettiğini söyleyen Ataman, “ABD ve birçok NATO üyesi bu meseleye siyasi açıdan bakıyor. Bu alımı Türkiye’nin siyasi yöneliminde bir tür eksen değişikliği olarak görüyorlar” ifadesini kullandı. Ataman, Türkiye’nin ABD’den, Ankara’yı sistemi terk etmeye zorlama yerine sorunun diyalog yoluyla çözülmesi yönünde iyi niyet iradesi beklediğini söyledi.
Muhittin Ataman, S-400’ün Azerbaycan’a gönderilmesi seçeneğinin ise uygulanabilir bulmadığını ifade ederken, öncelikle Bakü’nün Batı ile Rusya arasındaki rekabette taraf seçmemede çok dikkatli davrandığına dikkati çekti ve S-400’leri kabul etmenin bu duruşunun sorgulanmasına neden olacağını söyledi. Ataman, Türkiye açısından bakıldığında da, sistem için milyarlarca dolar harcama yapıldığı dikkate alındığında Türk kamuoyunu ikna etmenin çok zor olacağını, ABD’nin Patriot füzeleri sağlayacağının garantisinin de olmadığını belirtti.
“İlişkilerdeki iki ana sorun YPG ve Fethullah Gülen; bunlar çözülmeden diğer sorunlar da çözülemez”
Ataman, ikili ilişkilerdeki ana sorunun “iki taraf arasında güvenin olmaması” olduğunu yineleyerek, ABD’nin özellikle YPG ve Fethullah Gülen konusundaki duruşunda bir değişiklik olmaması durumunda ilişkilerin düzlüğe çıkmasının çok zor olacağı değerlendirmesinde bulundu.
Bu iki meseleyi ikili ilişkilerdeki en önemli konular olarak gördüğünü ifade eden Ataman, bunların çözümünün ilişkilerdeki diğer krizlerin de çözümünün de “ön koşulu” niteliğinde olduğunu söyledi.
Ataman, YPG’nin terör örgütü PKK’yla bağlantısının Amerikalı yetkililerce de bilindiğini belirterek, Türkiye’nin PKK’yla mücadelesinde ABD’den şu anda bir katkı beklemediğini ancak engeller de çıkarmasını istemediğini kaydetti.
Muhittin Ataman, Türkiye’de, ABD’nin hem YPG’ye hem de Fethullah Gülen yapılanmasına doğrudan ya da dolaylı destek vererek Türkiye’nin terörle mücadele etmesine izin vermediği şeklinde bir algının olduğuna değindi. Ataman, ABD’de YPG’nin IŞİD’e karşı oynadığı rolün abartıldığını ve bunun YPG’ye yapılan yardımlara gerekçe sunmak için yapıldığını da savundu.
Ataman, Biden’ın, Erdoğan’la ilk telefon görüşmesinin ertesi günü 1915 olaylarını “soykırım” olarak nitelemesi, Gazze ve Mescid-i Aksa’daki saldırılarına rağmen İsrail’e tanıdığı koşulsuz desteğin Türkiye’deki Amerikan karşıtlığını arttırdığını belirtti.
Luke Coffey de, ABD’nin Suriye politikalarını eleştirdi, şu anda ABD’nin Suriye’de ne yaptığının, tam olarak kaç askerinin olduğunun bile bilinmediğini savundu. Coffey, YPG’nin silahlandırılmasına da baştan beri karşı olduğunu vurguladı, bir terör örgütüne karşı “neo-Marksist başka bir terör örgütünü” silahlandırmanın ulaşılmak istenen hedefe yardımcı olmayacağı görüşünü dile getirdi.