Türkiye’de 2014 yılından bu yana silahlı şiddet olayları yüzde 66 oranında arttı. Umut Vakfı’nın 28 Eylül Bireysel Silahsızlanma Günü’nde yaptığı açıklamaya göre, 2020 yılının ilk 9 ayında, geçen yılın aynı dönemine göre bireysel silah kullanılan şiddet olaylarında yüzde 3 artış yaşandı ve 2 bin 61’i ateşli silahlarla olmak üzere toplam 2 bin 455 olay basına yansıdı. Herkesin evde kalması için çağrı yapılan Corona virüsü salgınının dahi bu tür şiddet olaylarını azaltmadığına dikkat çekildi.
Açıklamada "tüm toplumu ve toplum sağlığını tehdit eder boyuta gelen şiddet, silahlanma ve silah satışının pervasızca yapılmasının acil olarak önlenmesi" istendi. Umut Vakfı her geçen yıl silahlanma ve silahlı şiddetin arttığını vurgulayarak “Silahın şakası yok”, “Evdeki, arabadaki, beldeki silah öldürür” uyarısı yaptı.
“Türkiye’de çoğu ruhsatsız 25 milyon silah var”
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Umut Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi ve psikiyatri uzmanı Dr. Ayhan Akcan, Türkiye’de dört milyondan fazla ruhsatlı, 20 milyondan fazla da ruhsatsız silah bulunduğunu söyledi.
Akcan, “Türkiye’de silahla işlenen suçların ne kadarı ruhsatlı ne kadarı ruhsatsız silahlarla işleniyor diye baktığımızda 10 cinayetten 7’sinde ateşli silah kullanılıyor ve bu silahların da yüzde 90’ı ruhsatsız yani kaçak dediğimiz silahlar. Türkiye’de 25 milyon civarında silah olduğu düşünüldüğünde üç bireyden birinde, yine iki erişkin erkekten de birinde silah var demektir” diye konuştu. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün en son 2017 yılında paylaştığı bireysel silahlanma raporunda, 10 yıl içinde sayısında azalma olduğu tespit edilen ruhsatlı ateşli silahlarla 25 bin 574, ruhsatsız ateşli silahlarla 159 bin 123 suç işlendiği belirtilmişti.
Türkiye’de yasal yollarla silah edinmek için belirli şartlar sağlanmak zorunda. Silah taşıma ruhsatını sadece belirli mesleklere sahip vatandaşlar alabilirken, silah bulundurabileceğine dair Sağlık Kurulu raporu bulunan ve adli sicil kaydı temiz olan 21 yaşının üstündeki her vatandaş, 2020 yılında 2 bin 230 TL harç ödeyerek yanında taşımadan, yalnızca ev veya işyerinde bulundurmak şartıyla silah ruhsatına sahip olabiliyor. Bu ruhsatın da beş yılda bir yenilenmesi gerekiyor. Silah satışları ise devlet kontrolunda Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu'nun (MKEK) satış bürolarından yapılabiliyor.
“Silah alanların yüzde 60’ı pişman”
Ülkede silah almanın yasal sürecinin çok kolay olduğunu kaydeden Akcan, “Bütün gelişmiş ülkelerde olduğu gibi ruhsatlandırma zorlaştırılmalı. Şu anda sınırsız olan silah edinim sayısına kısıtlama getirilmeli. Ciddi sağlık kontrolleri yapılmalı. En önemlisi de silah almak isteyenlere yönelik eğitim ve denetimin öne çıkarılması gerekiyor. Referans sistemi de burada önem kazanıyor. Yani eve silah alınırken mutlaka eşten de olur alınması, iş insanıysa işyerindeki şirket avukatından da referans alınması pek çok ülkede yapılagelen uygulamalar. Ayrıca silah ruhsatı alırken kişinin işlemlerde geçireceği bekleme süresi de önemli” dedi.
Türkiye’de birçok kişinin olumsuz bir olaydan sonra öfke ve çaresizlik içinde silah almaya başvurduğunu ancak bir süre geçince öfkelerinin yatışarak mantığın öne geçtiğini kaydeden Akcan, silah ruhsatı alırken bu sürenin ‘bekleme süresi’ olarak uygulanması gerektiğini söyledi.
Ruhsatlı silah talebinde bulunan kişilerin yüzde 60’ının 5 yıl sonra pişman olduğunu söyleyen Akcan, “Bu, silahın hayatında gerekli olmadığını kavradığı anlamına geliyor. Daha çok sosyal, kültürel gerekçeyle ve etraftan etkilenmeyle alınıyor. Silah alanların dörte birinin aile üyelerinde silah var. Burada aile kültürü de ağır basıyor. ‘Herhangi olumsuz bir olay yaşadınız mı, niçin silah alıyorsunuz’ dediğimizde yanıtlayanların yüzde 70’i ise hiçbir gerekçesi olmadığını, sadece evde veya işyerinde bulundurup güvenlik sağlama düşüncesiyle aldığını söylüyor” dedi.
“İnternetten pompalı satışı yaygınlaştı”
Silah alırken yasadaki zafiyetlerin kullanıldığını söyleyen Akcan, “2012 yılına kadar Türkiye’de kurusıkı problemdi. Kurusıkı silah alanların yaklaşık dörtte biri suç olmasına karşın normal silaha çeviriyordu. Kurusıkı silah edinmeyle ilgili yasa oluşturulup, satışı gerçek silah gibi kanuna tabii tutulunca ondan vazgeçildi. Ardından hemen av tüfeğinin edinimi yaygınlaştı. Bunların en yaygın olanı da pompalı. Önceden internette teşhiri veya satın alması normaldi, medyada da çok fazla reklam unsuru oluyordu. İnternetten alındıktan sonra kargo yoluyla teslimine de zorlaştırma getirmek için çalışmalar yapılmasına karşın henüz sonuç elde edilemedi. Mutlaka yasaklanması lazım ki talep azalsın” diye konuştu.
Umut Vakfı’nın basına yansıyan olaylardan derleyerek 2019 yılında yayınladığı “Silahlı Şiddet Haritası” verilerine göre, geçen yıl meydana gelen 3 bin 623 silahlı şiddet olayının 1,402’sinde her tür tüfek kullanıldı. İstanbul’da geçen yıl pompalı tüfekle vurularak öldürülen lise öğrencisi Helin Palandöken’in katilinin de silahı internet üzerinden Konya’nın Beyşehir İlçesi'nden aldığı belirlenmişti.
Ruhsatsız silahların yaygınlaşmasına neden olan pompalı tüfek gibi yivsiz silahlarla, av amaçlı kullanılan her türlü kesici aletin internet üzerinden satışının ve reklamının yapılmasının engellenmesi için hükümetin yasa teklifinde son aşamaya varıldığı Şubat ayında gündeme gelmişti. Yasağa uymayanlara 50 bin lira para cezası uygulanması öngörülmüştü. Teklifin yasalaşması henüz sonuçlanmasa da satışların, silah bayilerinin internet sitelerinden sosyal paylaşım sitelerine kaydığı göze çarpıyor. Bulundurma ruhsatı alma yaşının 18 olduğu ve mermi çekirdeği yerine av fişeği denilen kovanlı mermilerin kullanıldığı yivsiz tüfekler, yasadışı şekilde namlu uzunluğunun kısaltılarak tahribat etkisinin arttırılmasıyla da gündeme geliyor.
Kaçağa karşı ortak kayıt sistemi
Silahların yalnız satışında değil üretiminde de yasaların ihlali söz konusu. VOA Türkçe’ye konuşan Akcan, ‘merdiven altı’ olarak tabir ettiği kontrol dışı üretim yerlerine dikkat çekti; “Özellikle Karadeniz ve İç Anadolu bölgelerinde çok fazla. Talebe bağlı kaçak imalatlar var. Burada kayıt meselesine geliyoruz. Jandarma ve polis bölgelerinin ortak veri tabanının oluşturulması şart. Bu olmadığından ihbar, denetim veya yasayı ilgilendiren durumlarda çok fazla anlık bilgi akışı sağlanamıyor. Türkiye’de devletin sağlık sistemi aldığınız ilacı kaç gün kullanacağınızı takip edebiliyor ama mermi sayılarını dahi takip edemiyor” dedi.
Umut Vakfı’nın açıklamasında, kamuoyunda Cübbeli Ahmet Hoca olarak tanınan Ahmet Mahmut Ünlü’nün bir televizyon programında iki bin Selefi derneğinin ülkede bulunduğunu ve silahlandığını öne sürmesine de yer verildi. Ünlü’nün “Şahıslar pompalı. İç savaşa hazırlanıyorlar, bunları durdurun. İzmir kaynıyor” sözlerinin, Türkiye’de kontrolsuz bireysel silahlanmanın ne boyuta geldiğini ve kimlerin ne amaçla silahlandığını ortaya koyduğu ifade edildi. Silahlananların ise bir değil birden fazla uzun namlulu silahlarla pervasızca sosyal medyada pozlar verip, yayımladığına dikkat çekildi.
“Devletin kafası karışık”
Bireysel silahlanmanın yasal yollarla caydırılması konusunda Türkiye’de "devletin kafasının karışık" olduğunu söyleyen Akcan, “Devletin özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra ‘acaba darbeyi engellemek için sivil halkta silah olsa mı’ diye düşünmesinin son derece sakıncalı olduğu ortaya çıktı. Devletin bir otoritesi var, otoriteyi sağlamanın en büyük özelliği de devlete ait kolluk kuvvetlerinin mal ve can güvenliğini sağlama vazifesini üstlenmesi. Yasanın caydırıcı olması konusunda henüz Meclis’te bir sonuç yok. Genellikle kısa süreli çözümler veya genelge düzeyinde çalışmalar oluyor ama bunlar yasada karşılık bulmadığı için kalıcı olmuyor” diye konuştu.
Silah edinmede ağır suç yasağı kalktı
“6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Yasa”da son değişiklik ise geçen yıl yapıldı. TBMM’de kabul edilen gümrük paketi içerisindeki yasada da yapılan değişiklikle silah taşıyabileceklerin kapsamı genişletilirken, ağır suçlardan mahkum olan kişilerin tekrar ateşli silah edinmesine yönelik yasak da kaldırıldı. Değişikliğe göre, ateşli silahlarla işlenmiş suçlardan hükümlü bulunanlar ile taksirli suçlar hariç olmak üzere bir yıldan fazla hapis cezasına mahkum olanlara, mahkum olunan cezanın infazının tamamlandığı tarihten itibaren 5 yıl geçtikten sonra yasaklanmış haklarının geri verilmesine ilişkin karar verilirse, ateşli silah taşıma ve bulundurma izni de verilebilecek.
Aynı değişiklikle, kadın ve çocuğa şiddet uygulayanlara da ateşli silahlara erişim yasağı getirildi. “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Yasa” kapsamında haklarında tedbir kararı verilenlere, tedbir kararı süresince ateşli silahları taşıma ve bulundurma izni verilmeyecek. Ruhsata bağlanmış silahları da tedbir kararı kalkıncaya kadar genel kolluk kuvvetleri tarafından muhafaza altına alınacak.
“Silahlı olayların yüzde 18’ini kadına yönelik şiddet oluşturuyor”
Silahlı şiddet olaylarının yüzde 18’ini kadına yönelik şiddet olaylarının oluşturduğunu ve mevcut yasaların bu olaylarda silahlanmanın önüne geçemediğini söyleyen Akcan, “Biz diyoruz ki en baştan evde silah bulundurma konusunda ciddi düzenlemeler yapılsın. Eş rızası burada önem kazanıyor. Kadın evde şiddete maruz kalıyorsa, can güvenliğinden endişeliyse en azından bu sistemle erkeğin silah edinmesi önlenebilir. Türkiye’de erkek şiddetine maruz kalan kadınların birçoğu da eşlerini onların silahlarıyla öldürebiliyor. 2000 yılında İstanbul’daki kadın mahkumların kaldığı bir cezaevinde yaptığımız çalışmada, kadınların yüzde 40’ının cinayet suçu işlediğini, tamamına yakının da eşlerini veya erkek arkadaşlarını onların silahlarıyla öldürdüğünü görmüştük” dedi.
Akcan, belirli süre silaha el konulması uygulamasına başka ülkelerdeki örnekleri göstererek, boşanma aşaması, iflas durumu, ciddi kronik hastalıklar, intihar riskinin olduğu ruhsal problemlerde de silaha el konulabileceğini ifade etti. Açıklamada ise, cezaların ağırlaştırılması, mahkemelerin ertelenmemesi ve para cezasına çevrilmemesi talebi yer aldı.
Ünlülerden silahsızlanma çağrısı
Umut Vakfı, her yıl bireysel silahlanmanın tehlikelerine dikkat çekmek ve uyarmak amacıyla “Yaşama Hak Tanıyın” temalı etkinlikler düzenlediklerini ancak salgın koşulları nedeniyle bunu gerçekleştiremediklerini söyleyerek, Bireysel Silahsızlanma Günü için yaptığı açıklamanın yanı sıra bir kampanya videosu da yayımladı. Kamuoyuna silahsızlanma, hükümete ise silahlanmaya engel olma çağrısı yapılan videoda, Bülent Şakrak’tan Timuçin Esen’e, Sarp Akkaya’dan Aşkın Nur Yengi’ye birçok ünlü sanatçı “Bireysel silahlanmaya hayır” dedi.
Umut Vakfı, 17 yaşındaki Umut Önal’ın bir arkadaşının silahından çıkan kurşunla öldürülmesinin ardından 1993 yılında kuruldu. Dedeman ve Önal ailelerinin kuruluşunda öncülük yaptığı vakıf, Atatürk’ün "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" anlayışından yola çıkarak, uyuşmazlıkların çözülmesinde barışçıl yolları seçmeyi yeğletmek; bu bağlamda uzlaşma ve barışı sürdürme ve geliştirme becerilerini bireylere öğretip benimsetmek amacını güdüyor.
Kuruluşundan bu yana bireysel silahsızlanmanın önemine dikkat çeken Umut Vakfı, hukukun üstünlüğü, barış, uzlaşma ve yurttaşlık bilinci konularında da çalışmalar yürütüyor. Bireysel silahlanmanın yol açtığı sorunlar konusunda farkındalığı arttırmak için konferanslar, yarışmalar, yayınlar ve kampanyalar yapıyor.