Erişilebilirlik

Ucuz giyim markaları çevre düşmanı mı?


Düşük karbon salımı, kaynakların verimli kullanılması ve sosyal olarak kapsayıcı ‘yeşil ekonominin’ bir ideal olarak karşımıza çıktığı günümüzde, hızlı moda bu değerlerle taban tabana ters düşüyor.
Düşük karbon salımı, kaynakların verimli kullanılması ve sosyal olarak kapsayıcı ‘yeşil ekonominin’ bir ideal olarak karşımıza çıktığı günümüzde, hızlı moda bu değerlerle taban tabana ters düşüyor.

Siz de en yeni moda trendlerini yakından takip eden, hesaplı giyim mağazalarının indirim dönemlerini kollayan, her zaman ucuza bulacağı parçalar için bu mağazalara mutlaka uğrayan, çevrimiçi alışveriş sitelerinden ihtiyacı olmasa da ucuz olduğu için alışveriş yapanlardan mısınız?

Küresel ekonomik krizin alım gücünü vurduğu günümüzde ucuza giysi alışverişi yapabilmek, aynı zamanda son trendleri yakalayabilmek amacıyla son yıllarda sayısı artan, hesaplı giyim markalarının ürünlerini ve indirimlerini yakından takip ediyoruz. Ancak bu markalardan aldığımız giysilerin bize maliyeti düşük de olsa çevreye maliyeti oldukça ağır.

Hızlı moda, çoğu zaman modadaki yeni trendlerin taklit edilerek ucuz giysilerin hızlı şekilde üretilmesine deniyor.
Hızlı moda, çoğu zaman modadaki yeni trendlerin taklit edilerek ucuz giysilerin hızlı şekilde üretilmesine deniyor.

Aralarında Çin’de üretim yapan Amerika’da popüler mağazaların da olduğu bu markalar son dönemde çevreye zararları, gençler üzerindeki psikolojik etkileri ve kötü çalışma koşulları nedeniyle eleştiri yağmuruna tutuluyor. Bu eleştirileri takip edenlerin duyacağı terimlerin başında ‘‘Hızlı moda’’ ve ‘‘ultra hızlı moda’’ geliyor. Düşük karbon salımı, kaynakların verimli kullanılması ve sosyal olarak kapsayıcı ‘yeşil ekonominin’ bir ideal olarak karşımıza çıktığı günümüzde, hızlı moda bu değerlerle taban tabana ters düşüyor.

Hızlı moda nedir?

Hızlı moda, çoğu zaman modadaki yeni trendlerin taklit edilerek ucuz giysilerin hızlı şekilde üretilmesine deniyor. ‘Hızlı moda’cı şirketler düşük maliyetle çok sayıda giysi üretiyor. Bu hızlı üretim, markaların değişen trendleri yakalamasını ve haftalar içinde yepyeni koleksiyonları müşterilerine sunmasını sağlıyor.

Ultra hızlı moda ise bunu da bir adım öteye taşıyarak yeni ürünleri müşterilerine günler ya da saatler içinde sunuyor. Bu markalar çoğu zaman fiziksel bir mağazaları olmaksızın satışlarının tamamını çevrimiçi yapıyor.

Hızlı üretim, markaların değişen trendleri yakalamasını ve haftalar içinde yepyeni koleksiyonları müşterilerine sunmasını sağlıyor.
Hızlı üretim, markaların değişen trendleri yakalamasını ve haftalar içinde yepyeni koleksiyonları müşterilerine sunmasını sağlıyor.

Örneğin Forbes dergisinde yayınlanan bir makaleye göre ultra hızlı moda tanımı kapsamına girebilecek bir firma, günde 2 bin kadar yeni ürünü stoklarını ekliyor.

Farklı stil, model ve bedenlerdeki hızlı arz, sosyal medyanın ve sosyal medyadaki influencer’ların gücüyle birleştiğinde çoğumuzu dolabımızda yeterince giysi olsa da daha fazlasını almaya teşvik ediyor.

Business Wire şirketine göre küresel hızlı moda pazarı 2021'de 91,23 milyar dolardan 2022'de yüzde 8,8 bileşik yıllık büyüme oranıyla 99,23 milyar dolara çıktı. Pazarın 2026'da yüzde 7,7 bileşik yıllık büyüme oranıyla 133,43 milyar dolara çıkması bekleniyor.

Peki giyim sektöründe üretimin hız limitlerini aşarak gezegeni tehdit eder boyutlara ulaşması nasıl başladı?

Modada devrim yaratan icat: dikiş makinesi

1990’larda ortaya çıkan günümüzün hızlı moda anlayışının kökleri dikiş makinesinin keşfine kadar uzanıyor. Modada dönüşüm sağlayan bu icat 19’uncu yüzyılda giysi sektöründe devrim yaratarak kıyafetlerin hızlı ve daha etkin üretiminin önünü açtı, fabrikalar zanaattan uzaklaşarak seri üretime yöneldi. Bu geçiş, moda endüstrisinin bugün hızlı moda olarak tanımladığımız konsepte dönüşümünün temelini oluşturdu.

Kişiye özel hazırlanan giysilerdense standart bedenlerde üretilen, raflardan hızla çekilip alınabilen giysiler büyüyen kentsel nüfusa ve uygun fiyatlı, şık kıyafetler arayışındaki orta sınıfa hitap etti.

1990’larda ortaya çıkan günümüzün hızlı moda anlayışının kökleri dikiş makinesinin keşfine kadar uzanıyor.
1990’larda ortaya çıkan günümüzün hızlı moda anlayışının kökleri dikiş makinesinin keşfine kadar uzanıyor.

İkinci Dünya Savaşı'nın ardından, 1947’de uygun fiyatlı, seri üretim giysiler sunan İsveçli perakendeci Hennes (şimdi H&M) gibi hızlı moda öncüleri ortaya çıktı.

Hızlı modada zirve ise 20. yüzyılın sonları, 21. yüzyılın başlarında internet ve dijital teknolojilerin ortaya çıkmasıyla yaşandı. Çevrimiçi perakende platformları ve e-ticaret, hızlı moda şirketlerinin dünya çapındaki tüketicilere benzeri görülmemiş bir hızla ulaşmasını sağladı. Zara (1974) ve Forever 21 (1984) gibi hızlı moda devleri, "çok depola, ucuza sat" felsefesini benimseyerek bu trendden yararlandı.

Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Komisyonu’na göre moda sektörü 21’inci yüzyılda inanılmaz bir büyüme yaşadı. Şu anda 2,5 trilyon dolardan fazla değere sahip ve dünya çapında 75 milyondan fazla kişiyi istihdam ediyor.

BM’ye göre 2000 ve 2014 yılları arasında giysi üretimi ikiye katlandı. Ortalama bir tüketici 15 yıl öncesine göre yüzde 60 daha fazla giysi satın alıyor. Giyim eşyalarının satın alan kişi tarafından kullanılma süresiyse yarıya indi.

Moda dünyasının bu büyük başarısı aynı zamanda daha sürdürülebilir ve sorumlu bir moda geleceği yaratmak için ele alınması gereken etik ve çevresel sorunları da beraberinde getirdi.

Hızlı yıpranan, kolay atılan giysiler

Çok severek aldığınız giysilerinizin birkaç yıkamada deforme olduğuna, söküldüğüne, yıprandığına, solduğuna veya çektiğine siz de çok kez tanık olmuşsunuzdur. Bu da demek oluyor ki düşük maliyetli giysilerin kalitesi de çoğu zaman düşük oluyor. Yani hızlı moda, bir taraftan da kolay atılabilir, elden çıkarılabilir giysi kültürünü ortaya çıkarıyor. Bu da akıl almaz sayıda giysinin çöplüklerde son bulmasına neden oluyor.

Çevrimiçi alışverişin de bu konuda sorumluluğu var. Gelişmiş ülkelerde bir tıkla satın alınan ucuz giysiler tüketiciler tarafından birçok kez iade etme ve değiştirme zahmetine bile katlanılmadan kenara koyulabiliyor.

Bangladeş'te tekstil boyası atıkları yüzünden suların kırmızıya boyandığı Buriganga nehri.
Bangladeş'te tekstil boyası atıkları yüzünden suların kırmızıya boyandığı Buriganga nehri.

Bunun sonucunda da çöplükler ayrışması onlarca yıl süren, biyolojik olarak parçalanamayan kumaşlarla doluyor.

Birleşmiş Milletler Çevre Programı'na göre giysilerimizi oluşturan iplikler okyanusta her yıl 1,4 milyon trilyon plastik iplik birikmesine neden oluyor. Giysilerde kullanılan malzemenin yüzde 60'ı plastik; buna polyester, akrilik ve naylon kumaşlar dahil... Bu sentetik kumaşlar hafif, dayanıklı, hesaplı ve esnek. Ancak yıkandıkça "mikrofiber" denilen küçük plastik parçacıklara ayrılıyor.

Bu nedenle çamaşır yıkamak her yıl yarım milyon ton mikro plastiğin okyanusa karışmasıyla sonuçlanıyor. Bu da üç milyar polyester gömleğe denk geliyor.

Sudan ayıklanamayan mikrofiberler besin zincirlerine yayılma riski taşıyor.

Geri dönüşüm için üreticisine gönderilen giysiler çöplükten çıktı

Çöpe giden giysilerle ilgili çarpıcı bir örnek geçtiğimiz aylarda İsveçli araştırmacı gazeteciler tarafından ortaya çıkarıldı. İsveç’in önde gelen günlük gazetelerinden Aftonbladet, hızlı moda markalarının geri dönüşüm kapsamındaki giysileriyle ilgili bir araştırma yaptı. Gazeteciler, Türkiye’de de oldukça popüler bir markanın dönüşüm kampanyasına gönderdikleri 10 ürüne takip amacıyla Airtag taktılar. Bu ürünlerin hasarsız ve temiz olduğuna dikkat çeken gazeteciler tüm ürünlerin ilk tasnif için kilometrelerce uzaktaki Almanya’ya gönderildiğini yazdı. Daha sonra giysilerin nerede olduğuna bakıldığında; üç giysinin tekstil çöplüğü olmasıyla bilinen ülkelerde olduğu tespit edildi. Bunlardan biri büyük miktarlarda kullanılmış giysi satın alan ve bunların çoğunun çöplüklere atıldığı ya da yakıldığı Afrika ülkesi Benin’di. Bir diğer giysi Hindistan’ın hem tekstil atığı hem de çocuk işçi sorunuyla bilinen Panipat kentinden çıktı. İki giysi ise 3.730 kilometrelik deniz ve kara yolculuğunun ardından Romanya’da ortaya çıktı. Çarpıcı verilerden biriyse bu 10 giysinin, kamyonlar ve gemiler gibi fosil yakıta bağımlı ulaşım araçlarıyla dünyanın çevresini neredeyse bir buçuk tur dolaşmış olmasıydı.

Üretim aşaması da çevreye zarar veriyor

Sadece elden çıkarılma aşamasında değil, hızlı üretilen giysiler üretim aşamasında da çevreye zarar veriyor. Tonlarca kumaşın üretiminde kullanılan su, enerji ve hammadde miktarı da inanılmaz boyutlarda. Kar amacı gütmeyen Ellen MacArthur Vakfı'na göre hızlı moda endüstrisi her yıl 93 milyar metre küp su kullanıyor. Bu da beş milyon kişinin su ihtiyacını karşılamaya yetecek bir rakam.

Çin'in Şincan bölgesinde bir tekstil fabrikası.
Çin'in Şincan bölgesinde bir tekstil fabrikası.

Birleşmiş Milletler’e göre bir kot pantolonu üretmek için pamuğun üretiminden nihai ürünün mağazalara taşınmasına kadar toplam 7.500 litre su harcanıyor. Bazı kaynaklar bu rakamın 10 bin litreye kadar çıkabildiğini belirtiyor.

Zehirli boyaların tekstil üretiminde kullanılmasıysa su kirliliğinin önemli nedenlerinden biri olarak görülüyor. Fabrikaların atık suları çoğu zaman yasak olmasına rağmen denizlere ve okyanuslara dökülüyor. Bu da deniz yaşamını ve yerli toplulukları etkiliyor.

Pamuğun üretimi esnasında aşırı miktarda böcek ilacı kullanılmasıysa hem ekosistemi kirletiyor hem de biyoçeşitliliğe zarar veriyor.

Atılan giysiler çöplükleri ayrışması onlarca yıl süren, biyolojik olarak parçalanamayan kumaşlarla dolduruyor.
Atılan giysiler çöplükleri ayrışması onlarca yıl süren, biyolojik olarak parçalanamayan kumaşlarla dolduruyor.

Her 5 giysiden 1'inde zehirli kimyasallar

CBS Kanada'nın tüketiciler için hazırladığı araştırma ve denetim programı Marketplace, 2021’de çeşitli markaların giysilerindeki zehirli kimyasalları inceledi. 38 çocuk, yetişkin ve hamile giysisi üstünde yapılan araştırmada her 5 giysiden 1’inde kaygı verici kimyasallara yüksek düzeylerde rastlandı.

Örneğin ABD ile dünyanın birçok yerinde çevrimiçi satış yapan Çin merkezli bir markanın sattığı çocuk ceketinde Kanada sağlık yetkililerinin çocuklar için güvenli gördüğü miktarın 20 katı daha fazla kurşuna rastlandı.

Kahire'nin Ayn el Sirra bölgesinde bir tekstil fabrikasından sızan kimyasal atıklar.
Kahire'nin Ayn el Sirra bölgesinde bir tekstil fabrikasından sızan kimyasal atıklar.

Beyin, böbrekler, üreme sistemi ve kalbi etkileyebilen kurşun karşısında en riskli grup ise hamile kadınlar ve çocuklar. Kumaşlarda kurşun bulunmasının başlıca nedeni, daha güvenli alternatifleri olmasına rağmen ucuz toksik boyaların kullanılması.

Maalesef kumaşlardaki zehirli maddeler kurşunla da bitmiyor. Yine Marketplace araştırmasında başka hızlı moda markalarının ürünlerinde perfloroalkil ve polifloroalkil maddelere (PFAS) rastlandı. Bu maddelere parçalanmadığı ve insan vücudunda biriktiği için ‘‘sonsuz kimyasallar’’ deniyor. Su geçirmeyen ve leke tutmayan kumaşlarda kullanılan bu maddelerle ilgili araştırma yapan çevre aktivisti blog Mamavation, tayt ve yoga pantolonlarından oluşan 32 çift spor giysisini EPA sertifikalı bir laboratuvara gönderdi. İnceleme sonucunda popüler spor giyim mağazalarının ürünlerinde dahi bu kimyasalların yüksek miktarlarda bulunduğu tespit edildi.

PFAS denilen maddelerin yiyecekler, su, giysiler ve çevre üzerindeki etkileri zamanla birikerek karaciğer hasarı, astım ve kronik böbrek hastalığı gibi sağlık sorunlarına yol açabiliyor. Çarpıcı bir diğer bilgiyse bu maddelerin insan vücuduna doğumdan önce bile girebiliyor olması. Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDC) anne karnındaki bebeklerin göbek kordonu kanında ve anne sütünde bile PFAS tespit edildiği konusunda uyarıyor.

Hızlı modanın karbon ayakizi

Ucuza, “trendy” giysileri bulduk, çevrimiçi satın aldık, sırada bu giysilerin kapımıza kadar gelmesi süreci var. Giysi ya da başka bir ürün… Günümüzde satın aldığımız hiçbir şeyin tedarikçisinin, deposunun nerede olduğunu düşünmüyoruz bile. Özellikle çevrimiçi alışverişlerde önemli olan ürünün en kısa sürede sağlam şekilde kapımıza gelmesi. Ürünlerin dünyanın en ücra köşelerine ulaşmasını sağlayan sevkiyat teknolojisiyse önemli karbon ayak izine neden olarak iklim değişikliğini hızlandırıyor.

Bu hızla devam ederse moda endüstrisinin sera gazı emisyonları 2030 yılına kadar yüzde 50'den fazla artacak.
Bu hızla devam ederse moda endüstrisinin sera gazı emisyonları 2030 yılına kadar yüzde 50'den fazla artacak.

BM Çevre Programı ve Ellen MacArthur Vakfı'nın araştırmasına göre moda endüstrisi, yıllık küresel karbon emisyonlarının yüzde 10'undan sorumlu. Bu da tüm uluslararası uçuşlar ve deniz taşımacılığının neden olduğu emisyondan daha fazla. Bu hızla devam ederse moda endüstrisinin sera gazı emisyonları 2030 yılına kadar yüzde 50'den fazla artacak.

Hızlı modanın emek sömürüsü

Konunun bir de insan boyutu var. Hesaplı ve ‘‘trendy’’ giysilerin çevreye olduğu kadar tekstil işçilerinin yaşamlarına yükü de oldukça fazla. Buna hızlı modanın emek sömürüsüne katkısı da diyebiliriz.

Genellikle kadınlardan, hatta çocuklardan oluşan işçiler, hazır giyim fabrikalarında uzun çalışma saatlerine, düşük ücretlere ve tehlikeli çalışma koşullarına maruz kalıyor. Giysileri minimum maliyetle üretme baskısıyla düşük maaşlarla çalıştırılan işçiler yoksulluk döngüsünden çıkamıyor.

Birçok hızlı moda markası üretimini işçi haklarının yetersiz olduğu ülkelerde yapıyor. Bu da fabrikalarda sendika kurma ve toplu pazarlık yapma gibi en temel çalışan haklarının bile ihlaliyle sonuçlanıyor.

Bangladeş’te fabrika faciası

Bangladeş’teki Rana Plaza’da yaşananları gazete ya da televizyonlardaki feci görüntülerden hatırlayanlar olacaktır. Çalışma ortamında yeterli güvenlik önlemlerinin alınmamasının işçilerin hayatını nasıl tehlikeye attığının en korkunç örneklerinden biri.

Ne olmuştu hatırlatalım. Bundan 10 yıl önce Bangladeş’in Dhaka bölgesindeki sekiz katlı Rana Plaza isimli iş merkezi çökmüş, olay tarihin en ölümcül hazır giyim fabrikası felaketlerinden biri olarak kayıtlara geçmişti. Ölenlerin çoğu kadın fabrika işçileriydi. Olayda 1.100'den fazla kişi hayatını kaybetti, 2.500'den fazlasıysa yaralandı.

10 yıl önce Bangladeş’in Dhaka bölgesindeki sekiz katlı Rana Plaza iş merkezi çökmüş, olay tarihin en ölümcül hazır giyim fabrikası felaketlerinden biri olarak kayıtlara geçmişti
10 yıl önce Bangladeş’in Dhaka bölgesindeki sekiz katlı Rana Plaza iş merkezi çökmüş, olay tarihin en ölümcül hazır giyim fabrikası felaketlerinden biri olarak kayıtlara geçmişti

Kazadan bir gün önce binanın alt katlarındaki işyerleri tespit edilen çatlaklar nedeniyle, olası bir faciayı önlemek için kapanmıştı. Ancak giyim fabrikalarının bulunduğu üst katlarda durum farklıydı. Bu fabrikalarda çalışan binlerce işçi, şeflerinin baskısıyla ya da evlerine ekmek götürebilmek için aynı gün binaya geri dönmüştü.

Kimlik ifadesi mi stres kaynağı mı?

Hızlı modanın çevre üstündeki etkisi kadar gençler üstündeki psikolojik etkisi de çarpıcı. Hızlı modada stillerin hızlı değişimi gençleri yeni trendlerin gerisinde kalma stresine sokarak kıyafetlerini sürekli yenileme, güncel modayı yakalama ve akranları tarafından kabul görme baskısı altında bırakıyor. Buna ‘‘günceli kaçırma korkusu’’ (Fear of missing out - FOMO) da deniyor.

Forbes dergisinde yayınlanan bir makaleye göre Harvard Üniversitesi Psikoloji Bölümü akademisyenlerinden Priority Wellness Group’un kurucusu Natalie Christine Dattilo, psikologların ‘‘günceli kaçırma korkusu -FOMO’’dan söz etmeye 2000’lerin başında başladıklarını kaydediyor. Datillo’ya göre bu terim, sosyal networking sitelerinin kullanılmasıyla bağlantılı bir fenomen olarak ortaya çıktı. Günümüzde sosyal medya varlığımızın artmasıyla daha çok dikkat çeker oldu.

Uzmana göre FOMO, sosyal medyadan çok önce de var olan toplumsal dışlanma korkusuyla yakından bağlantılı. Kavram kaygıyı ve sosyal platformları sürekli kontrol etmek ya da sayfaları yenilemek (refresh) gibi kompulsif bozukluğu tetikleyen ‘‘dışarıda kalma algısını’’ içeriyor.

Uzmana göre FOMO, sosyal medyadan çok önce de var olan toplumsal dışlanma korkusuyla yakından bağlantılı.
Uzmana göre FOMO, sosyal medyadan çok önce de var olan toplumsal dışlanma korkusuyla yakından bağlantılı.

Plansız ya da içgüdüsel satın alma da uzmanların dikkat çektiği bir diğer konu. Hızlı modanın hesaplı ve kolay erişilir olması dürtüsel satın alma davranışını tetikliyor. Gençler ihtiyaçları olmayan giysileri sadece ucuz ve ‘modaya uygun’ olduğu için satın alabiliyor. Hızlı alınan ürünler aynı hızla atılabiliyor. Gençler giysileri kısa süreli sahip olunan mallar olarak görüyor. Bu durum giysinin değerini azaltan ve atık miktarını arttıran bir çöpe atma kültürünü tetikliyor.

Influencer’lar denklemin neresinde?

Frontiers in Psychology dergisinde yayınlanan bir makaleye göre hızlı moda şirketlerinin işbirliği yaptığı çok takipçisi olan influencerlar da markaların son stillerini tanıtarak takipçileri arasında istek ve ‘acil satın alma’ duygusu yaratıyor.

Hızlı modanın hesaplı ve kolay erişilir olması dürtüsel satın alma davranışını tetikliyor.
Hızlı modanın hesaplı ve kolay erişilir olması dürtüsel satın alma davranışını tetikliyor.

Instagram, TikTok, ve Snapchat gibi sosyal medya platformları hızlı moda şirketlerinin gençlere ulaşmasını kolaylaştırdı. Çevrimiçi mağazalara giden hızlı linkler, kullanıcıları bir tıkla satın almaya ve hızlı bir tüketim tatminine yöneltiyor.

Moda trendleri sadece saatler içinde viral oluyor. Hızlı moda şirketleri, popüler stilleri hızlı bir şekilde kopyalayıp üreterek bundan yararlanıyor ve ‘sürekli yenilik’ talebini daha da artırıyor.

Pew Araştırma Merkezi’nin bir çalışmasına göre 10 yetişkin sosyal medya kullanıcısından 3’ü, sosyal medyada bir içerik oluşturucunun veya bir influencer’ın gönderisini gördükten sonra bir şey satın aldıklarını söylüyor. Sadece bu hesapları takip eden kullanıcılar arasında ise bu oran yüzde 53'e çıkıyor.

Çevrimiçi mağazalara giden hızlı linkler, kullanıcıları bir tıkla satın almaya ve hızlı bir tüketim tatminine yöneltiyor.
Çevrimiçi mağazalara giden hızlı linkler, kullanıcıları bir tıkla satın almaya ve hızlı bir tüketim tatminine yöneltiyor.

Sosyal medya kullanıcıları arasında bir influencer ya da içerik üreticisinin iletisinin ardından bir şey satın alan kadınların oranı yüzde 36’yken erkeklerin oranı ise yüzde 21. Bu satın alma davranışını sergilediğini söyleyen 30 yaşın altındaki yetişkinlerin oranı yüzde 41. 30-49 yaş arasında bu oran yüzde 33. 50 yaş ve üzerindekilerde ise yüzde 22.

Hız kaygısı toplumsal hassasiyetlerin gözardı edilmesine neden oluyor

Hızlı moda o kadar hızlı ki çoğu zaman kapsayıcılık, çeşitlilik ve günümüzde önem kazanan diğer toplumsal hassasiyetlerin gerisinde kalıyor. Örneğin her gün binlerce ürünü piyasaya süren ve Amerika’da oldukça popüler bir çevrimiçi alışveriş markasının geçen yılki ürünlerinden biri "püsküllü Yunan halısı" adıyla sattığı, üzerinde Kabe’ye benzer bir yapının olduğu seccadeyi anımsatan bir halıydı. Kısa sürede sosyal medyada büyük tepki çekmesinin üzerine şirket Instagram’da yayınladığı bir açıklamayla 11 milyon takipçisinden özür diledi ve bu ürünü internet sitesinden kaldırdı.

2018 yılında benzer bir olay Türkiye’de de popüler Avrupa merkezli başka bir markanın başına gelmişti. Siyah bir çocuğun üzerinde ‘‘Ormandaki en cool maymun’’ (Coolest monkey in the jungle) yazan kapişonlu tişörtle yer aldığı reklam görselleri tepki toplamış, şirket özür dilemek zorunda kalmıştı. Bu örneklerin ardından günümüzde markalar çeşitlilik konusunda bilgilerini arttırmaya ve toplumsal hassasiyetleri gözetecek danışma kurulları oluşturmaya çalışıyor.

Hızlı moda markalarının çevreye, gezegene, insan sağlığına ve olumsuz psikolojik etkilerine birlikte baktık. Ancak sektörün hızla gelişmekte olduğunu da unutmamak lazım. Aralarında hızlı ve ultra hızlı moda markalarının olduğu birçok şirket daha çevre dostu uygulamalar benimsemeye başladı. Modanın çevreye olumsuz etkileriyle ilgili farkındalığımız arttıkça bu şirketler insan sağlığına ve çevreye daha duyarlı koleksiyonlar üretmek için baskı altında kalıyor. Bu markaların önlerinde yürümeleri gereken uzun bir yol olsa da bunlar bile doğru yöne atılmış önemli birer adım olarak karşımıza çıkıyor. Tüketiciler olarak bilinçli tercihler yaparak ve sürdürülebilirliği öncelik haline getiren markalara yönelerek dönüşüme destek olmak elimizde. Çevreye duyarlılığın arttığı günümüzde moda ve gezegenin devamlılığı arasında bir denge sağlama çabasıyla yola çıkabiliriz. Bu da gelecekte daha sorumluluk sahibi ve duyarlı bir moda endüstrisini mümkün kılabilir.

  • 16x9 Image

    Pınar Sayar Kızılçalı

    Galatasaray Üniversitesi Gazetecilik ve İnternet Yayıncılığı mezunu Pınar Sayar Kızılçalı, aynı üniversitede Uluslararası İlişkiler yüksek lisans eğitimi aldı. Meslek hayatına 2008 yılında NTV’de dış haber editörü olarak başlayan Kızılçalı, daha sonra Al Jazeera Turk İstanbul bürosunda web editörü olarak çalıştı. Kızılçalı 2017 yılından bu yana Amerika’nın Sesi ekibinde yer alıyor.

Forum

XS
SM
MD
LG